Bu haftaki yazımıza biri Bediüzzaman Hazretleri, diğeri ise Marx’tan olmak üzere iki alıntı ile başlayalım:
“İki dehşetli Harb-i Umumînin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle, kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha(barışma) veya tâbi olabilir.” (Bediüzzaman-Emirdağ Lâhikası)
“Dinsel üzüntü, bir ölçüde gerçek üzüntünün dışavurumu ve bir başka ölçüde de gerçek üzüntüye karşı protesto oluyor. Din ezilen insanın içli ezgisini, kalpsiz bir dünyanın sıcaklığını, “tin”in(evrenin ruhu) dışlandığı toplumsal koşulların tinini oluşturuyor. Din, halkın afyonunu oluşturuyor.
Halkın aldatıcı mutluluğu olarak dini ortadan kaldırmak, halkın gerçek mutluluğunu istemek anlamına geliyor. Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini isteme, halkın yanılsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına geliyor.” (Karl Marx. Hegel’in Hukuk Felsefesi’nin Eleştirisine Katkı)
Evet, birbirine taban tabana zıt iki farklı görüş.
Biri, dini milletlerin zindeliği ve yaşaması için bir zaruret olarak görürken diğeri, halkların gerçek mutluluğunun önündeki en büyük engel olarak görüyor.
Bünyeleri uyutan, uyuşturan afyon gibi.
Marksizmin devlet haline geldiği Rusya’da, bir önceki devlet başkanı Medvedev, dinlerin temsilcilerini ve özellikle de Müslüman din adamlarını Kremlin’de toplayarak onlardan resmen yardım istemişti.
Gençlerin içki ve fuhuş bataklığından kurtarılması için yapacakları çalışmalara her türlü devlet desteğini vereceklerini açıklamıştı.
Böylelikle Bediüzzaman Hazretlerinin yıllar önce Rusya ile ilgili yaptığı kerametvari tesbiti ya da öngörüsü aynen gerçekleşmiş oluyordu. Rusya, devlet olarak dinle bir musalaha/barış içerisine giriyor ve yoldaş Marx’ın fikirlerini fiilen terk ediyordu.
En iyi müfessir olan zaman, Bediüzzman’ı haklı, Marx’ı ise haksız çıkarıyordu.
Marksizmin devlet marifetiyle yapamadığını Kürdistan’da bireysel ya da örgütsel yapısı ile yapabilecekleri yanılsamasına kapılan, “kerametleri kendilerinden menkul” kimi zevat da “Yoldaş Marx”a öykünerek çok önemli(!) bir çıkarımda bulunuyordu:
“Muhammed kaybetmiştir, Marx kazanmıştır.” 19 Nisan Cumartesi günü Diyarbakır’da PKK/DTK/BDP tarafından düzenlenen Kutlu Doğum Etkinliğini görünce Öcalan’ın bu sözü aklıma geldi.
Ve acı acı gülümsedim.
Hele hele Newroz Parkı’na kurulmuş dev platformda Öcalan posterinin üzerinin örtülüp Muhammed(SAV)’in adının büyük harflerle yazıldığını görünce “Güler misin, ağlar mısın?” tadında duygulara kapıldım.
Rusya’yı Medvedev’in şahsında dinle barışmak zorunda bırakan gerekçelerle DTK’nin gerekçeleri elbette birbirinden farklıdır. Hatta DTK/PKK’nin düzenlediği bu etkinlikle alakalı yapılacak çok küçük boyutlu bir niyet sorgulaması ile birkaç köşe yazısına konu olabilecek onlarca çıkarımda da bulunulabilir.
Ama bunların hiçbirisi şu hakikati değiştirmez: Muhammed(SAV) kazanmış, Marx kaybetmiştir.”
NOT: 20 Nisan Pazar günü Diyarbakır Newroz Parkı’ndaki Kutlu Doğum Etkinliğine katılarak bardaktan boşanırcasına yağan yağmurla sırılsıklam oldukları halde alanı terk etmeyen aziz kardeşlerimi ve azize bacılarımı tebrik ediyor, “Allah razı olsun!” diyorum.
Özellikle de kucaklarında çocukları olduğu halde, çocuklarına sarılarak onları yağmurdan korumaya çalışan Muhammed (SAV) sevdalısı anneleri görünce gayr-ı ihtiyari şu dua döküldü dilimden: “Bu ıslanmış bedenleri narında yakma Ya Rab!” Amin.