Geride bıraktığımız 21 Nisan günü Diyarbakır Newroz alanı, en görkemli Mewlüd etkinliğine şahitlik etti.
Etti etmesine ama BDP’li Bağlar Belediyesi’nin anlamsız tutumu ve Dicle Üniversitesi’nde yaşanan olayların oluşturduğu gergin ortam sonrasına denk gelmesi, katılanlar açısından da engellemek isteyenler açısından da etkinliğe farklı bir hava kattı.
Etti etmesine ama BDP’li Bağlar Belediyesi’nin anlamsız tutumu ve Dicle Üniversitesi’nde yaşanan olayların oluşturduğu gergin ortam sonrasına denk gelmesi, katılanlar açısından da engellemek isteyenler açısından da etkinliğe farklı bir hava kattı.
Açıkça belirtmek gerekirse, Kutlu Doğum etkinliğinin Newroz alanına alınması kararı, hiçbir şekilde BDP’lilerin organize ettiği Newroz etkinliğiyle kıyaslama, yarıştırma veya alan kapma arzusunun bir sonucu değildi. Ancak belediye yetkililerinin anlamsız tutumu, etkinliğin birçok katılımcı açısından bu renge girmesine sebebiyet verdiği gibi toplumda da böyle bir algının oluşmasına sebep oldu.
İstasyon meydanını bilenler bilir. Artık bu tür kalabalıkları kaldırmadığını herhalde en iyi bilenler, BDP’liler ve mezkûr belediyesi olmalıdır. Kalabalık arttıkça İstasyon Meydanı adeta çilehaneye dönüşmekteydi.
Mesela çok basit bir örnek vermek gerekirse; Amerika ve Avrupa’nın değişik yerlerinde Kur’an yakma hadiselerinin yaygınlaştığı geçen sene yine İstasyon Meydanı’nda düzenlenen bir mitingde benim çocuğum ufak bir kaza geçirdi. Sağlık çadırına alınmıştı. Çadırdaki görevliler telefonla bana ulaşıp gelmemi istemişti.
Çadırla aramdaki mesafe en fazla iki yüz metre olmasına karşın oraya yetişmem, abartısız söylüyorum, en az bir saat sürmüştü. Daha sonra kendim, organizatörlerden birisine “Bu sıkışıklık esnasında Allah korusun en ufak bir izdiham yaşanırsa kesinlikle yüzlerce kişi ezilir, artık bu tür kalabalık etkinliklerin özellikle Kutlu Doğum programlarının mutlaka başka alanlara taşınması gerekir” demiştim.
Aslında organizatörler de durumun farkındaydı. Daha geçen sene yine Newroz alanını düşünmüşlerdi, ancak ulaşım imkânlarının daha kolay olması nedeniyle yine İstasyon Meydanı’nda karar kılmışlardı. Fakat etkinliğin bu yıl olduğu gibi Newroz alanına alınması kararı, geçen seneki Kutlu Doğum programındaki izdihamdan sonra alınmış bir karardı. Aslında belediyelerin bu alanla ilgili zorluk çıkaracaklarına dair en ufak bir kuşkuları da bulunmamaktaydı.
Tek kuşkuları, alanın şehir merkezine uzak olması ve gelecek insanların ulaşım sorunu yaşayabilecekleri yönündeydi. Bu alanla ilgili valilikten gerekli izinlerin alınıp kamuoyuyla paylaşılmasından hemen sonra Bağlar Belediyesi’nin “Çim sendromuna” yakalanması, herhalde etkinlik organizatörleri açısından da sürpriz olmuştu. Çünkü bu yönde bir beklentileri olsaydı, herhalde belediyeye gidip sabit platform talebinde bulunmazlardı.
Sahi, belediye neden böyle olumsuz bir tutum takındı? Alanın kullandırılmasıyla ilgili tutumundan vazgeçmesi veya vazgeçmek durumunda kalmasını da bir tarafa bırakalım, etkinliğin başlamasıyla beraber lavaboların suyunu kesme yoluna gitmesi ve yine belediye zabıtalarının katılımcıların araçlarını çekicilerle çekmeye çalışmasını nereye oturtalım? Bu olumsuz ve anlamsız tavrın arkasındaki zihniyet ne menem bir zihniyetti ve kime veya neye hizmet etmeyi amaçlamaktaydı?
Elbette bununla ilgili çok şey söylemek mümkündür. Ancak Ahmet Türk’ün DTK toplantısında konuyla alakalı yaptığı açıklamayı okuyunca açıkçası olumsuz tavırların perde arkasını zikretmekten vazgeçtim.
DTK Eş Başkanı Ahmet Türk’ün BDP’li belediyenin takındığı malum tavrı eleştirirken söylediği sözler, başka hesaplar peşinde koşan kendi bünyelerindeki farklı fraksiyonlara bir eleştiri hatta veryansın niteliğindeydi. Şöyle diyordu Ahmet Türk:
“Bizden Newroz alanının verilmesi istendi, tereddüt gösterdik. Halen büyük tereddütler var bizde. Bunu da çok açık ifade etmek istiyoruz. Mesela Resulullah’ın Kutlu Doğum Haftası’nda daha aktif olabilirdik.
Diyanet İşleri Başkanı bir toplantı yapıyor. Kılıçdaroğlu katılıyor ve konuşma yapıyor. MHP konuşuyor, Erdoğan katılıyor. Ama biz burada tereddütteyiz. Bizden Newroz alanının verilmesi istendi, tereddüt gösterdik. Bizim halkımızdır onlar. Bu konuda da açık olmamız lazım. İmkânları sağlamamız lazımdı”
Evvela yapılan bir yanlışı geç de olsa, sitemkâr bir üslupla da olsa dile getirdiği için Ahmet Türk’e teşekkür etmek gerekir. Keşke buradan Ahmet Türk’e gönderdiğim teşekkürden önce, etkinlik platformundan gösterdikleri anlayış, gösterdikleri kolaylıklardan dolayı BDP’li belediyelerin yönetimlerine teşekkür mesajları dillendirilmiş olsaydı.
Oysa tam tersi bir durum yaşandı. Alan kullandırılmak istenmedi, hafriyat döküldü, çimler bahane edildi. Halk arasında BDP’nin etkinlik alanını basacağı propagandaları yapılarak katılımı engelleme girişiminde bulundular. Son güne kadar da etkinliğin iptal edildiği propagandası yapıldı. Etkinlik günü ise belediyeye ait otobüsler sefer yapmayı durdurdular, alana gelen suyu kestiler, araçları çekmeye yeltendiler. Tüm bunlar üst üste binince platform sunucularının ağzından dökülen tepki mesajlarına halkın da tepkiye eşlik eden mesajları eklenmiş oluverdi.
Sonuç ise ortada. Tüm olumsuz girişimler akim kaldığı gibi, beyhude bir gerginlik stratejisi de işe yaramadı. Hatta katılımcılara adeta doping etkisi yaptı. Katılım diğer yıllara nazaran ikiye katlandığı gibi, coşku da aynı paralelde tavan yaptı.
Olan oldu, herkes uyguladığı stratejisiyle baş başa kaldı. Kim haklıydı, kim haksızdı? Kim nerede hata yaptı? Yapılan hatanın faturası orta ve uzun vadede kime nasıl yansıyacak? Şu anda ortada olan sorular bunlar. Cevabı ise yine Ahmet Türk’ün sözlerinde mevcuttur.
Newroz etkinliğinin kalabalık geçmesi, ezilen kimliğine halkın verdiği bir reaksiyondur. Bunu böyle okuduk. Mewlüd etkinliğindeki kalabalık ise bunu engellemeyi tasarlayanların okuması gereken bir olgu olsa gerek.
Ahmet Türk bunu açık yüreklilikle okudu. Darısı diğerlerinin başına!