Biliyor musunuz dostlar ben çok sonra fark ettim ki geleceği görme gibi çok önemli bir yeteneğe sahip olmuşum. Defalarca test ettim hiç şaşmadı.
Televizyon ekranlarına bakıp ülkenin yakın geleceğinde neler olacağını hemen kestiriyorum. Kimlerin çıktığına, nelerin konuşulduğuna, kimlere “saydırdıklarına”, kimleri aklayıp kimleri pakladıklarına bakarak içeride ve dışarıda yakında neler olacak hemen biliveriyorum. Allah’ın verdiği özel bir yetenek! işte.
Daha önce, olay olur sonra üzerine konuşulur zan ederdim. Sonra anladım ki üzerine konuşulur, pişirilir sonra “icra” olur. Ayrıca ekrana çıkanların rengine ve tonuna göre iktidarın da o dönem rengini ve tonunu hemencecik yakalayıveririm. Kimlerle arası hoş kimlerle değil; kimleri gözden çıkarmış, yeni gözdeler kimler hemen anlıyorum. Örneğin bir dönem Dilipak hoca ekranların vazgeçilmezi iken şimdilerde ise Saymaz İsmail bulunmaz Hint kumaşı olmuş.
Önce çok kızardım birileri yönetime yanlış akıl veriyor diye. Sonra anladım ki öyle değilmiş. Onlar birilerinin kafasına “akıl” doldurup ekrana çıkarıyorlar. Bir icraatın öncesinde kamuoyu ikna edilecek ise o meselenin “cılız muhalifleri” ile “haşin savunucuları” karşı karşıya getirilir. “Cılız savunucular” program boyunca tokat yer. İzleyici ayakta alkışlar. Ve bu münakaşa farklı ekranlardan günlerce başkaca “cılızlar” ve “haşinler” arasında tekrar eder. Kamuoyu oluşur ve icraat başlar. Müspet meselelerde de böyledir menfi meselelerde de.
Müspet meselelerde başımız sevinçten tavana değerken, menfi meseleleri de onun hatırına verir program bittiğinde “uyuruz”.
Ya da birileriyle araları hoş değilse bütün kirli çamaşırları dökülür. Aynı kişiler ile hoş olduğumuzda ise dostluğumuzun “stratejik derinliği” “derin” analizlere konu olur. Mesela Macron ile ancak dostluğumuz bozulunca Fransa’nın sömürgeciliği ve katliamları aklımıza gelir. Ya da ABD, Trump’un o günkü hava durumuna göre bir gün stratejik müttefikimiz olur diğer gün iflah olmaz emperyalist olur.
Demiştim ya geleceği görme yeteneğim var. Merak ediyorsanız söyleyeyim. Tarikatlar, cemaatler, vakıflar yani topyekun “cem” olmuş dindarlar topun ağzındadırlar. Nerden mi biliyorum? İsmail’e saydırıyorlar ya ekranlarda. Her akşam İsmail çıkıp İslam’a ve Müslümanlara saydırıyor ya! “Çık say İsmail” diyorlar, alışkanlık bu ya “Saymaz İsmail”, çıkıp saydırıyor. Hem de önüne gelene… Karşısına da gönlü İsmail’den yana aklı paradan yana sağcı bir iki liboş çıkarıyorlar sözde Müslümanları savunma adına. Onlar da İsmail’e malzeme verdikçe veriyor.
Malzeme mi bulamadın bir sarıklı şarlatana pis bir iş yaptırır, “Cübbe Giydirilmiş bir Kütük”ü de ekrana çıkarıp şarlatanlık yaptırırsınız, “film” tamam. Ondan sonra bütün Müslümanları aynı kefeye koyup İsmail’e bir güzel saydırır, “Cübbe Giydirilmiş Kütük”e de sövdürürsünüz. İsmail’i siyaset, Kütük’ü de kaset susturur ancak. Siyaset Altay dağlarına çıkmış, “kasetçi” ise okyanusun ötesine kaçmış.
Ya da kendi yalanınıza kendiniz bile mi inanmıyorsunuz. Çok kolay… FETÖ denen her boşluğu dolduran bir aparat var. Hemen ona sarılır “o da böyle değil miydi” deyip ilmi analizinizi tamamlatırsınız İsmail’e. Artık sahne de sopa da İsmail’de. Sopa attıkça seyirci coşuyor. Zannımca sadece senaryonun “sopa” kısmı kalmış icra edilecek.
Şuna inanıyorum ki “İsmail” iktidara bu kadar dokunacak olsa kıyamet kopardı. Zinhar “İsmail” ekranda kendine yer bulamazdı. Yani iktidara rağmen İsmail’in haddine mi İslam’a ve Müslüman’a bu kadar kolay saydırmak. “Cübbe Giydirilmiş Kütük”; imkanı yok bu kadar yuvarlanamaz yamaç aşağı. Laik müptezellere bu kadar şirin şarlatanlık yapamaz yönetim erkine rağmen.
Bir sapık doktor üzerinden tüm doktorların suçlanamayacağı, bir tacizci öğretmen üzerinden tüm öğretmenlerin potansiyel tacizci olamayacağı, bir ayyaş hâkim üzerinden tüm hâkimlerin ayyaş muamelesine tabi tutulamayacağı gibi basit bir mantık yürütmeyi bile yaptırmıyorlar; yapacak adamı da çıkartmıyorlar.
Daha dün devletin denetim ve yönetimindeki en muhkem kurumun hâkimi zilzurna sarhoşken araç kullanıp polise saldırmadı mı? Hâkimlik adına bir utanç tablosu sergilemedi mi? Yargıladığı ve yargılayabileceği en adi suçluların bile düşmeyeceği aşağılık bir dereceye düşmedi mi? “İsmail” ve “Cübbe giydirilmiş Kütük” sayıp sövdüler mi tüm hâkimlere? Mümkün mü? Konu bile olmadı. Olmamalı da. Bir ayyaşın ceremesini tüm hâkimler çekmemeli elbet.
Allah bizi “İsmail’in” saydırmasından, “Cübbe Giydirilmiş Kütük”ün sövmesinden muhafaza etsin.