İnsanoğlu doğduğu günden eceline kadar bir koşu, yarış, hız içindedir. Başlangıcı dünyaya gelişle yine bir ayrılıkta ölümle biten bu koşuşmada iki çizgi arasındaki gidişler, gelişler, yönler, kulvarlar ise aynı değildir.
Kimi sağa gider kimi sola, kimi yokuş çıkar, kimi iniş iner, kimi öndedir, kimi arkadadır.
Büyük bir cadde -özellikle- sabah veya akşam vakti göz önüne getirilir ya da televizyonda bazen hızlandırılan görüntüler izlenirse şuraya buraya, aşağıya yukarıya bir su gibi insanlar akış halindedir. Bütün bu koşuşturmalar yanlış doğru, iyi kötü, hak batıl olsun… hedefsiz ve amaçsız değildir.
Ki bu hakikat ayetlerin diliyle de ifade edilmiştir. Yüce Allah(c.c) şöyle buyuruyor:
“O (Allah) ki, hanginiz daha güzel amel işliyor belirlensin diye ölümü ve hayatı yaratmıştır.” (Mülk: 3)
“Öyle ise siz de (ey müminler) hayır işlerine koşun, birbirinizle yarış edin!” (Bakara: 148)
“Onlardan çoğunun günahta, ölçüleri aşmakta ve haram yemekte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün; yaptıkları şey ne kadar kötüdür.” (Maide: 63)
Peki, ey insan, ey okuyucu!
Sen ben, siz biz bu koşuşturmada neredeyiz, ne için yarışıyoruz, hedef nedir veya kim nerededir?
Herkes, hepimiz durduğumuz yere, yanında olduğumuz kişiye, hizmet ettiğimiz noktaya, amaç Edindiğimiz şeye körelmemiş bir kalple ve taassuplaşmamış bir fikriyatla bakarsak bunu görürüz. Şair N. Fazıl'ın dediği gibi kalabalıklara şöyle haykırsak:
“Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak (şu cadde çıkar sokak)
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak
Durun, durun bir dünya iniyor tepemizden…” cevabını bir şekilde alırız ve görür ve duyarız ki;
Kimi can, mal ve nesilleri yok etmek zihinleri ve gönülleri fesada vermek için koşar; kimi can, mal ve nesilleri korumak fikirleri ve yürekleri ihya/inşa etmek için koşturur.
Kimi hayatı bir anlamsızlık içinde görüp şehvet ve nefis çukurlarında yuvarlanırken, kimi de hayatın ulvî anlamına gönül yelkenini açarak iffet ve hikmetin engin tepelerinde yükselir.
Kimi kimliğini ‘komünizm, kapitalizm, laiklik' gibi beşeri fikirler ve batıl ideolojilerden alıp kalbini, gözünü, kulağını manen ‘anlamayan, görmeyen, işitmeyen' bir katılık mührüyle mühürler.
Kimi de vahyin ve peygamberliğin mührünü taşıyan İlahi buyrukların ‘hilme, ebedi kurtuluşa, uyanan ve uyandıran' ölçülerine kulak verip selamet mührüyle gönlünü, basiretini, ferasetini tasdikler.
Kimi Nemrud'un kimi İbrahim'in, kimi Firavun'un kimi Musa'nın, kimi Muhammed aleyhisselam'ın kimi Ebucehil'in,
Kimi Yezid'in kimi Hüseyin'in, kimi emperyal ve zalim güçlerin kimi mağdur ve mazlumların, kimi israil'in kimi Aksa mücahidlerinin;
Kimi Esed, Sisi, Hasena, Fahd gibi zalim uşaklarının, kimi Suriye, Mısır, Bangladeş'in onurlu insanlarının;
Kimi PKK, PYD, IŞİD gibi vahşi, yıkıcı ve kutsal değerlere hazımsız/saldırgan kukla oluşumların kimi de halkın selameti, malın korunması, canın kıymeti korunsun diye baldıran zehrini dahi içmeye hazır/içen Mustazaf ve Hür yapıların yanında yer alır.
Kimi halkın sokaklarında hendek kazıp işyerlerini zorla kapatıp camilerini yakarken, kimi de yolda eziyet veren bir taşı insanlar incinmesin hassaslığıyla kaldırır, camilere iman bülbüllerini aşk kelebeklerini yetiştirmek için yönelir.
Netice itibarıyla bu hayat bir yarış, bir koşuşturma, bir mücadele, bir gayret alanıdır.
Her olayda kimi oduna koşar kimi suya, bu İbrahimî bir sırdır.