Sizleri bilmem, ama ben de İstanbul’daki bu seçimi mahalli bir seçimin ötesinde ve üstünde görenlerdenim. Fakat bundan sonraki ihanetleri önlemede katkısı olur ümidiyle, İstanbul’a yapılan ihanetleri kısaca sorgulama ihtiyacı duydum.
İstanbul’u dört başı mamur bir şekilde tanımlamak zor, ama onu binlerce yıllık tarihiyle, büyük imparatorluklara, medeniyetlere ve kültürlere beşik olmasıyla tartışmasız bir dünya şehri olarak tanımlamak hiç de abartı değildir. Çünkü onca sorunlarına rağmen İstanbul’un kendine özgü özellikleriyle yarışacak ikinci bir şehir yoktur dünyada. Lakin şu da bir gerçektir ki, İstanbul son bir yüz yıldır bütün bir tarihiyle, medeniyet, kültür, tabiat… ve sanatıyla adeta tecavüzcüsünün elinde kan ağlamakta ve can çekişmektedir. Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar hiçbir hükümet ve belediye başkanı yoktur ki, icraatlarıyla İstanbul’a tecavüz ve dahi ihanet etmemiş olsun…
İlk tecavüz ve ihanet CHP ile başladı. Kendilerinden görmedikleri ne varsa, yeni bir toplum oluşturmak adına yok etmeye çalıştılar. Yani özlemini duydukları bu yeni toplumu oluşturmanın önünde kıyafetten cami, medrese, sinagog, kilise, çeşme, han, duvar, sur, tarih, kültür ve sanata kadar neyi engel olarak gördülerse, mümkün olduğunca önce talan ettiler ve sonra da ya yıktılar veya değiştirdiler. Tecavüz ve ihanetten kastımız da budur.
CHP’nin başlattığı bu tahribatı ne yazık ki diğerleri de o kadar olmasa bile devam ettirdiler. Denebilir ki, hükümetlerin ve belediyelerin İstanbul’a ve İstanbul’un insanına yaptıkları hizmet, çoğunlukla kendi tecavüzlerini ve ihanetlerini örtbas etmekten öteye geçmemiştir. Eğer İstanbul bugün kendi sakinleri ve ziyaretçileri için dünyanın en iyi yaşanan şehri değilse, bunun müsebbibi idareciler ve tabii ki onları seçenlerdir.
Hakkını teslim etmek gerekir ki, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile İstanbul’da yaşam normale doğru yükseldi ve İstanbul’un su, ulaşım, elektrik ve temizlik gibi hayati ihtiyaçları büyük ölçüde giderilirken, yıkılmaya terk edilmiş birçok imar da restore edildi. Fakat Erdoğan’ın itiraf ettiği gibi, İstanbul Ak Parti döneminde de tecavüze ve ihanete uğradı.
İstanbul’daki seçime bu açıdan baktığımızda, hangi aday kazanırsa kazansın, partisinin sicilinde İstanbul’a ihanet vardır. Sadece her iki adayı da birbirinden beter gördükleri için sandığa gitmeyen az sayıda seçmen olsa bile, çoğunluk oyunu kullanacaktır. Oy verirken de gerek adayların ve gerekse onların temsil ettikleri partilerin o zamana kadarki icraatları, söylemleri ve eylemleri bir film şeridi gibi hızla zihninde canlanacaktır.
Her ne kadar Ak Parti’nin de sicilinde İstanbul’a ihanet gibi bir leke olsa da, yaptığı hizmetler nedeniyle hala bir güven verdiği de dikkatlerden kaçmıyor. Zaten seçmenin de Ak Parti’yi büsbütün gözden çıkarmamasının nedeni, yara almış olsa da bu güvendir.
Diğer iddialı aday olan CHP, Ak Parti’nin itiraf ettiği ihaneti dahi kendi lehine çevirebilecek bir vizyondan ve iradeden yoksundur. Bugünün CHP’si de dünün İstanbul’una tecavüz eden CHP’den bir adım öne gitmiş değildir. Bu olumsuzluklar doğal olarak seçmenin CHP’ye güvenini engelliyor. Nitekim CHP bugün bile farklılıklara olan saygısıyla veya hayatı kolaylaştıran projeleriyle değil, hala tanımını kendisinin yaptığı laiklik dayatmasıyla ve hala kendi hayat tarzını kutsayıp başkalarınınkine müdahale etmesiyle öne çıkıyor. Bütün bu olumsuzluklardan hareketle bende oluşan kanaat, olası bir CHP-İmamoğlu Döneminin İstanbul için kayıp yıllar olacağıdır.
Artık söz ve karar İstanbullularındır. Kerhen de olsa birini seçmek zorundadırlar. Önemli olan, bu arada karşılıklı saygıdan kusur etmemek ve seçilen kişiyi meşru başkan olarak tanımaktır.
Tabii, İstanbulluların görevi başkanlarını seçmekle bitmiyor. İstanbul’un bir daha muhtemel tecavüz ve ihanetlere maruz kalmaması için seçtiklerini bütün icraatlarıyla birlikte takip etmeleri de gerekiyor.
Belki de çok iyimserim, ama bana öyle geliyor ki, İstanbullular bundan böyle İstanbul’un değerine değer katmayanları bir sonraki seçimde Boğaz’ın derinliklerine gömecek kadar bilinçliler. Şimdiden hayırlı olsun…