Çenk çalar dilemmalarım… Koyu bir hüzne mahkum olur gözlerimce aranan çareler. Yıkılır cümlelerim, kederin sarkacına tutunur gece. Bu hasretlik derdini ben bilirim günlerce… Bilir misin; Kırk satır yazılı bugün, kırk sevda cümlesi… Nadide bir tebessüm açılır gülçehre baharın rahşende suretinden… Elimde yıllanmış bir dilekçe; fikrimin silüeti tozlanır. Esrik hıçkırıklar tutar beni, eski sayfaların hançeresinde kelimelerimi boğar. Siyahça bir kederden bugün payımıza bir bohçacık gam düşer. Başka günlere sakla kuruyan güllerini… Başka baharların elinden sakınıver ne olur! Hicran ile vuslatın serhadinde, bulmuş iken sesini… Bırak gözlerinde kalsın o incecik sızılar…
Sislerin ortasında salınan bir kentteyim. Parmak ucunda gezinen merhamet dokunuşunda kırıldı, karanlığa diz çöken düşüncelerim… Fikrim bozbulanık karmaşalarda sızlanıverdi. Kör kütük ağlayışlar sardı kimsesizlik düğümlerini. Ne var ki hüznün ötesinde; aşk ile büyüyen gönüller hasat vaktine durdu da, beklediği gün gözden ve gönülden ırak kaldı her daim. Derd ile nalende olunca uzak illerde. Mevsimler hayatı tarumar ediverir de, dört çeperinden ayyuka bir feryad yükselir ise; Sultan-ı cihanımız teşrif eder gül mecalisine… Divanlar karılır, cümleler toparlanır, hanemin hilyesinden aşkın kokusu yükselir müberra göklere. Peygamberlik mührüne canü dilden temenna edilir, gülsitan olur ardı arkası kesilmeyen bayram sevinçlerimiz.
Gözlerinde kısık fer, alnında ince ter barındıran, gözü giryan, gönlü püryan bir peygamber çiçeği açıldı seyrek zamanın dipsiz denizlerinde… Yamalı bağrından bir mektup çıkardı o vaktin yüreğinden. Allı pullu, terü taze sarınmıştı kadife örtülere. Ol ki giran derde düşeli soğuk terler dökünmüştü de sesini soluğunu içine gömmüş idi. Kim olduğunu bilmem, Adına bende-i mahbub diyesim gelir, çünkü ol mahbuba bende olmak ne büyük saadettir…
Kırk satır yazılı bugün, kırk sevda cümlesi… Çünkü Muhammed Mustafa'ya evvel zaman içinde birkaç satır biriktirmişti canından kopan… Koynuna iliştirdiği eskimek nedir bilmez bir naatin arasına saklıyor şimdi cümlelerini. Yüreğinden söküp aldığı mektubun kırgın satırlarında kürbe hasretlere çakılı kalmak isterdi sadece. Dolaşmak geldi öylece, satır aralarında paralanan cümlelerin derinliği içinde…
Kırk satır yazılı bugün, kırk sevda cümlesi, ayrılığın defterine… Erguvanlar süsler şehrin güzel yüzünü. Ağlamaklı gözler pencerelerde şimdi, gözlüyor vuslata kapaklanacak tozlu caddeleri… Hasret bir kenan ağırlığında, şiirler yarım kaldı son dizesinden. İpeksi hayaller zamanın boşluğunda mahkum oldu ansızın. Koşarak kayboldu hükmünü yitiren sözler… Gül yüzlü Efendi'ye rengini yitiren şehirlerden selamlar dizildi. Aşkın buhurdanlığından asırlar sonra gül kokular tütsülendi yine ve yeniden…