Bir savaş yaşandığını artık kimse inkâr etmiyor.
Savaşın şekli, ilkeleri ve argümanları konuşuluyor. Oldukça kirli bir savaş yaşanıyor medya üzerinden.
En son Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın açıklaması sarstı gündemi.
Aslında yapılan şey bir açıklamadan çok tehdide benziyordu:
“Önceki seçimler arifesinde denenmiş olan özel hayatın mahremiyetini ihlal edici ahlakdışı metot ve girişimlerin, tekrar denenebileceğine dair endişe verici işaretler görülmektedir.”
İnsanın aklına hemen bir soru takılıveriyor: Endişe verici işaretleri neden sadece sizler görüyorsunuz?
Öyle ya isminiz Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı.
Star Gazetesi yazarı Elif Çakır, yazısında Cemaatin “kaset çıkabilir” açıklamasını yorumlarken bir iddiayı doğrudan köşesinde dillendirdi. Çakır, Cemaatin olası kaset servislerine dikkat çeken açıklamasını “Kaset yayınlayacağız, siz yine de bizden bilmeyin” şeklinde tercüme etti.
Gülen Cemaatine yakınlığıyla bilinen Önder Aytaç’ın yazdıkları ile Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın açıklamasını yan yana koyun, ilginç bir şekilde her şey yerine oturacak.
Ayrıntıları bilmek isteyenler Hasan Karakaya’nın 7 Aralık tarihli “Kasetçiler kim?.. Cemaat mi, Cemaat’i kullananlar mı?” başlıklı yazısına bakabilirler.
Yazıda Önder Aytaç’tan naklen Gülen Cemaatine yan bakanların kısa süre içerisinde kasetinin çıktığı anlatılıyor.
Dedik ya bu kirli bir savaş ve bu savaşta belden aşağı vurmanın bütün çeşitleri deneniyor.
Diyarbakır ve çevresinde savaşın üslubu da yöntemi de farklı.
Hangi devlete, hangi kuruma çalıştığı belli olmayan istihbarat birimleri girmiş devreye.
Birileri yol kesip araç yakıyor, bir yerlere bomba atıyor; ama yaptığının çatışmasızlık parantezinde değerlendirilmesini istiyor. Seçim sathı mailine girilen bu dönemde birileri gerginliklerden beslenerek bölgenin tek hâkimi olma, tek başına faaliyette bulunma imkânına kavuşmak istiyor.
Silahın baskısını insanlar unutmasın istiyorlar.
Öte taraftan toplum mühendisleri başka hesaplar peşinde. Aslan Değirmenci, “Özel Harp Dairesi’nin sivil unsurlarından oluşan Beyaz Kuvvetlerin” devreye girdiğinden söz ediyor.
Bu beyaz kuvvetlerin rütbe ve konumları belli değil. Her kurumda bulunuyor olabilirler.
Batman’da Ö. Temel’in öldürülmesi ve sonrasında yaşananların tesadüf olduğunu kimse iddia edemez. V. G. bilinçli olarak hedef seçilmiştir. Kirli birimin amacı daha büyük bir komplo idi; ancak bunu başaramadılar.
İlke Haber Ajansı’nın çektiği görüntülerden yola çıktılar; ama HÜDA PAR gönüllülerine saldıran kimseyi gözaltına almadılar.
Daha başta soruşturmanın amacı ve hedefi belliydi.
Diyarbakır’da hukuk dışı dinleme işi deşifre oldu; ama ondan önce kaçırma teşebbüsü vardı.
Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün bu birimlerden haberdar olduğunu sanmıyorum.
Sadece Batman ve Diyarbakır değil, tüm bölgede bir kaos peşindeler.
Yüksekova’da Ubeydullah Durna gündüz vakti şehid edildiğinde olaya müdahale etmeyenler, sonrasında faili/failleri bulmayanlar, konuyu soruşturanları üstü kapalı tehditlerle korkutmak isteyenler kirli bir işe daha imza attılar.
Yüksekova’da mezarların tahrip edildiği bilgisini yayanların “beyaz kuvvetler” olmadığını kim söyleyebilir? İki göstericiyi infaz edenlerin kimliğinin açığa çıkacağını mı sanıyorsunuz?
Bütün Kürtleri sokağa çıkmaya davet eden Demirtaş’ın bu çağrıyı kimin adına yaptığını düşündünüz mü? Aynı Demirtaş, Şehid Ubeydullah’ın cenazesi için şehre gelen, vakarla davranıp hiçbir tahribata girişmeyen insanları hedef gösterip “Gever (Yüksekova) meydan okuma yeri değildir” demişti.
Evet, bu oldukça kirli bir savaştır ve nerelere sıçrayacağı belli olmaz.
En iyisi,
Şeytanın ve dostlarının şerrinden Allah’a sığınmak!
“Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde bu söz, onların imanlarını artırdı ve “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!” dediler.” (Al-i İmran:173)