Fransa'da bir süredir devam eden “Sarı yelekliler” eylemi, eylemin nedeni olarak gösterilen “akaryakıt zamları”nın geri alınmasına rağmen durmadı. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı Macron, vergilerde indirime gidebileceğini, eylemcilerden özür dileyeceğini söylemesine rağmen eylemler devam ediyor.
Eylemlerin Belçika, Hollanda ve Almanya'ya da yayılma ihtimali korkuya neden oluyor.
Meselenin Macron'un “Avrupa ordusu” fikrini açıklamasıyla alakası olduğunu ve eylemlerin arkasında Amerika'nın bulunduğunu öne sürenler var; ama herkes biliyor ki, eylemlerin yöneldiği Hollanda “Avrupa ordusu”na sıcak bakmıyor.
Aslında mesele “yükselen sağ” karşısında “sol”un sesini yükseltme, varlığını hissettirme çabasıdır.
Tabii bu arada “kitleleri yönlendirme” konusunda tarihi tecrübesine güvenen solcuların kontrolü kaybettiklerini, eylemlerin “talep bariyerini” aşıp yıkım ve yağmaya dönüşmesini göz ardı ettiklerini düşünüyorum. Neticede “sol” Avrupa değerleri içinde ortaya çıkmıştır ve ne olursa olsun bu değerlerin ortadan kalkmasını istemez.
Ama Fransa'da kitleler kontrolden çıktı ve büyük yıkım ve yağmalar yaşandı.
Gustave Le Bone, “Kitleler Psikolojisi” isimli eserinde bireyin kitle içindeki değişimini sorguluyor:
“Tek başına olan bir adam bir sarayı ateşe veremeyeceğini, bir mağazayı yağmalayamayacağını bilir ve böyle bir şeye girişmek hemen hemen hiç aklına gelmez. Fakat bir kitleye bağlı olunca, çokluğun kendisine verdiği gücü anlar, cinayet yahut yağma için aldığı ilk telkine derhal kendisini teslim eder. Beklenilmeyen bir engel büyük bir şiddetle parçalanıp yıkılır.” (Gustave Le Bone, Kitleler psikolojisi)
Türkiye'de de kışkırtılan kitlelerin sebep olduğu büyük olaylar yaşanmıştır.
Bunlardan biri “6-7 Eylül olayları” olarak bilinir.
Önce “Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalandı” şeklinde bir yalan haber dolaşıma sokuldu 6 Eylül 1955'te, ardından da kitlelere Rumlar hedef gösterildi.
Ev, işyeri, kilise, manastır, okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân saldırıya uğradı ve en az 15 kişi öldürüldü.
Kitlelerin kışkırtılıp vahşi cinayetlerin işlendiği bir olay da 6-8 Ekim 2014'te yaşandı.
HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın çağrısıyla Kobani'ye DEAŞ saldırısı bahane edilerek halkın sokağa inmesi istendi. Sokağa çıkan bilinçsiz kitlelere PKK'nin şehir yapılanmaları öncülük etti ve büyük bir katliam ve yıkım gerçekleşti. Kurban eti dağıtan gençler, “vahşileşen bir kitle” tarafından korkunç bir şekilde katledildi.
Mesele kitle haline gelme ve kışkırtılma idi. Katliamda rol alanların bireysel olarak böyle bir vahşeti değil işlemeleri, onaylamaları bile olacak iş değildi. Gustave Le Bone, şöyle diyor:
“Kitleleri telkin altına alabilen kışkırtmalar çeşitli ve onlar da her zaman bu tahriklere bağlı olduklarından, durumları son derece kararsızdır. En kanlı vahşilikten en mutlak mertliğe yahut kahramanlığa bir an içinde geçtikleri görülür.” (Gustave Le Bone, Kitleler psikolojisi)
Türkiye'de gerek “Gezi olayları” gerekse de 6-8 Ekim olayları bir süre sonra gerilemiş ve bitmişti. Hükümet, özellikle “Gezi” eylemcilerinin taleplerini yerine getirmemiş, Abdullah Gül ve Bülent Arınç'ın aksine Erdoğan sert ve kararlı bir duruş sergilemişti. Çünkü eylemcilerin listesinde köprü ve havaalanı inşaatlarının durdurulması gibi taleplerin bulunması hükümetin “iktidar alanına müdahale” olarak görülmüştü. Erdoğan ve ekibi “Gezi eylemcilerini” dış kaynaklı ve Türkiye düşmanı olarak vasıflandırmış, onlarla diyalogu reddetmiş ve sert davranmıştı.
Bazıları Macron'un tutumunu “medeni” olmasıyla yorumluyor; ama bu durumda kelepçelenip diz üstü duvara dizilen lise öğrencilerini, yüzü gözü dağılan eylemcilere karşı olan davranışı nasıl yorumlamak gerekir?
Aslında olay şu:
Eğer Macron başarabileceğine inansa çok daha sert tavırlar sergileyebilirdi ve bu sertlik de Avrupa'da tolere edilebilirdi.
Sanırım Macron'un problemi kararlılıktan yoksun oluşu. Sağ ve sol ideolojilerin yeniden kendini gösterdiği bir dönemde kararsız bir liberalliğin tablosudur Macron siyaseti. Eğer olaylar durulsa bile bir kez “cin şişeden çıktı” ve geri girmesi çok zordur.
Liberalizm ciddi bir darbe daha aldı.
Sokakların sertleşmesi yönetimlerin de sertleşmesini beraberinde getirebilir.
Yazımızı, liderlere, Avrupa fikriyatının özü olan “merhametsizliği” tavsiye eden Eric Hoffler'den bir alıntıyla bitirelim:
“Bir kitle hareketinin, kuvvet kullanmak yoluyla sindirilemeyeceği kanısı, her zaman için doğru değildir, en ateşli bir kitle hareketi bile, güç kullanmak yoluyla durdurulabilir ve ezilebilir. Fakat bunu sağlamak için, kullanılan gücün merhametsiz ve ısrarlı olması gerekir.” (Eric Hoffler, Kesin İnançlılar)