Kürtçe-Kurmanci
Osmanlı'nın son dönemlerinde Arapları kışkırtmak ve ayaklandırıp Osmanlı'ya karşı kullanmak için çaba sarf eden İngilizlerin ünlü casusu Lawrence'nin sözüdür: “Osmanlı İmparatorluğu'nu Ortadoğu'da parçalama başarısını, yöredeki etnik mozaiği birbirine karşı kullanarak elde ettim.”
Ümmet olarak niçin bu hale geldiğimizin özetidir de aynı zamanda bu!
Hatırlar mısınız; Mekkeliler Huzaalılar'a saldırarak Hz. Muhammed (sav) ile Hudeybiye'de yaptıkları anlaşmayı ihlal etmişlerdi ve bunun ne manaya geldiğini sonradan fark ettiler ve pişman oldular. Çünkü bu, savaş demekti, Allah'ın Resulü'nün (sav) Mekke'nin üzerine yürümesi demekti. Mekkelileri bu endişe sarmıştı ve vaziyeti kurtarmak için de Ebu Sufyan'ı Medine'nin yollarına düşürmüşlerdi. Resulullah'ın (sav) zevcesi olan kendi kızından başlayarak, Resulullah'ın (sav) etrafındakilerin kapısını çalmış ve arabulucu olmalarını istemişti. Hemen hepsi aynı şeyi söylemişti. Ebu Sufyan da onların yol göstermeleri sonucunda, Resulullah'tan (sav) ancak halkı için aldığı emanla dönebilmişti.
Mekkeliler ne ile geldiğini soruyorlar Ebu Sufyan'a, getirdiği ile memnun olmuyor ve Ebu Sufyan'a tepki gösteriyorlar: “Ne savaşla geldin, bilelim ve ona göre savaş hazırlığı yapalım ve ne de barış ile geldin, bilelim rahat edelim!” Ebu Süfyan da onlara gördüğü manzarayı anlatıyor: “Vallahi ben öyle insanların yanından geliyorum ki, hepsinin kalbi tek bir kalp olmuş!”
Evet, sahabelerin kalbi tek bir kalp olmuştu. Resulullah'ın (sav) şahsında bir olmuş, birlikte hareket ediyorlardı. Güçleri buradan geliyordu. Başka şey yok muydu? Elbette vardı; Allah korkusu ve rızası vardı, ilim vardı, irfan vardı, fedakârlık vardı, merhamet, şefkat, insanlık vardı, yani medeniyet vardı.
Farklılıkları, ayrılıkları, tartışmaları yok muydu? Elbette vardı ama bir yerde duruyorlardı. Resulullah (sav) konuşunca hepsi susuyordu.
Koca bir tarih gösteriyor ki gücümüz ve üstünlüğümüz birliğimizde, zayıflığımız ve zilletimiz de çekişmemizde, çatışmamızdadır. Bu, sadece Müslümanların birliğinde değil, küfrün de birliği böyledir. Hatta madde ve eşyada da böyledir.
İnsan vücudunu yüz trilyon hücre oluşturuyor. Her bir hücre bir canlı demek. Yani yüz trilyon canlı bir araya gelip beyne bağlı olarak zihnin kumandasında birlikte hareket ediyorlar. Ne zaman ki bu hücrelerden biri kontrolden çıksa, kendi başına çoğalsa, bu, vücut için kanser demek. Kanser bir hücrenin bünye içinde kontrolden çıkıp çoğalmasıdır. Bu hal vücut için ölümdür.
İslâm'ı merkeze alan farklı unsurlar olarak hepimiz bir vücudun farklı azaları gibi bir bedendik. Birliktik ve güçlüydük. Sonra bünyenin hücreleri kontrolden çıktı ve kendi başına hareket edip çoğalmaya başladı. Ümmet bedeninde kanser oldular ve ümmeti yatağa düşürdüler.
Kanserli bedenin tedaviden geçmesi gerek, kemoterapi olması lazım. Biliyorsunuz kemoterapi de bünyeye ağır gelen bir tedavi sürecidir. Ümmetin şu anda içinden geçtiği süreç, hiç iyi değil ama inşallah bu ümmetin ayağa kalkacağı bir tedavi, kemoterapi süreci olur.
Yoksa... Yoksa Allah korusun!
İslâmi kimlik ve çalışmalarından dolayı aldığı ceza sonrası Avrupa'ya yerleşen ve uzun bir müddet Türkiye'ye giriş yapamayan yurt dışındaki abim anlatır zaman zaman:
Moğol İlhanı'nın kızı Bağdat sokaklarında dolaşırken, etrafında bir grup insanın kendisine hürmet ettiği aksakallı bir yaşlıyı görür ve yanındakilere sorar, kim bu diye, falan âlim denilince onu saraya getirin der.
Âlimi saraya götürdüklerinde İlhanın kızı âlime sorar; “siz değil misiniz Allah'ın, dostlarını sevdiğini ve onlara yardım edip yeryüzünde üstün kıldığına inanan?” Âlim, evet diye cevap verir. İlhanın kızı, “öyle ise biz Allah'ın sevdiği ve yardım ettiği kimseleriz, bakın size karşı bize üstünlük vermiş” der. Âlim de cevap olarak: “Kızım sen çobanı bilir misin, onun bir sürüsü ve bir de köpekleri var. Sürü başını alıp, her biri bir tarafa dağılınca, çoban da sürüyü toparlamak için köpekleri onların üzerine salar, onlara musallat eder. Biz ümmet idik, dağıldık, Allah toparlanmamız için sizi bize musallat etti.”
Abim bunu anlatırken, korkarım biz köpeklerle toparlanmayalım da Allah bu defa da ayıları ve kurtları bize musallat etsin ve onlar da bizi parçalasın. Sanki bunu yaşıyoruz Allah korusun.
Başa dönersek; kendimize gelmemiz ve oynanan oyunları görmemiz, Lawrence'nin ettiklerini kendi kendimize etmememiz lazım.