Basın-medyanın önemiyle ilgili çok yazılıp çizildi, çiziliyor. Genelde fayda ve zararları hep dillendiriliyor.
Basın-medyanın asrımızda icra ettiği görev gerçekten çok büyük. Bu bir gerçektir ki bugün bu alanın hükmedicileri, dünyaya hükmediyor. Ekonomiye, güce, silaha hatta insanların yaşam biçimlerine hükmedebiliyorlar.
Bugün kendi ülkemizde bile normalleştirilmeye çalışılan birçok çarpık ilişki ve yaşam tarzlarına karşı durmada zorluk çekmemizin sebebi de, bu baronların yayınlarıdır, medyalarıdır. Kendi medyaları üzerinden pompaladıkları ve gittikçe yayılan ahlaksızlıkların ve densizliklerin neredeyse artık önü alınamıyor.
Yapılan araştırmaya göre dünyanın en büyük 25 medya şirketinin 17’si Amerika’nın... Diğerleri de Çin, İngiltere, İsveç ve Kanada’nın. Bu medya kanallarının içinde tabi ki bugün kullandığımız sosyal medya platformları da yer alıyor, onlar da onların.
Salgın nedeniyle insanların neredeyse mecbur kaldığı görüntülü haberleşme ve görüşme programı Zoom da, Çin asıllı bir ABD’linin.
Tabi ki konvansiyonel medyanın alternatifi gibi duran sosyal medyanın bugün revaçta olması, diğer ülkelerdeki büyük medya hükmedicilerinin, görmek istemediklerini görmek ve göstermek yönüyle ve medya gücünü dengeleyebilmesi açısından önemli.
Düşünün, uluslararası boyutta gerçekleştirilen 2. Selahaddin-i Eyyubi Sempozyumu, bazı duyarlı basın yayın organları dışında görmezden gelindi. Sosyal medya üzerinden yapılan çalışmalar, konuyu ilgili platformlarda Türkiye gündeminin birinci sırasına taşıdı.
Koca ajansların adeta kafalarını kuma gömerek görmezden geldiği programa, dünyanın dört bir yanından önemli hareket liderleri, akademisyenler, alimler, düşünürler katılım gösterip programın önemine binaen 5 saat gibi bir süre programda kaldılar. Ama bu, sözüm ona ‘tarafsız’ ve ‘objektif’ basın kuruluşlarının ilgisini her nedense çekmedi! Yine sosyal alan üzerinden dünyanın dört bir tarafına program aktarıldı, izlettirildi.
Kimi basın kuruluşları ve ajansların; Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Sempozyum’u tertip eden partimiz HÜDA PAR ve onun Genel Başkanı Sayın İshak SAĞLAM’a hitaben gönderdiği mesajı bile sansürleyerek yani mesajdan partimizin ismini silerek vermeleri ülkemizde sansürde gelinen son aşamayı göstermesi açısından önemli gerçekten.
Sansürün geldiği boyutu ortaya koyması açısından güncel bir konu da bugünlerde konuştuğumuz ‘Kobane bahaneli’ olaylar. Yıl dönümü nedeniyle konuşulan ‘Kobane bahaneli’ olayların asıl hedefi ve asıl mağduru HÜDA PAR olduğu halde yine ülkenin televizyonlarının kimleri ekranlara çıkartıp konuşturduğunu hayretler içinde izledik. Burada da duyarlı gazete ve TV’lerin kendi sorumluluklarını yerine getirdiklerini bir kenara bırakarak söylemek gerekir ki, konvansiyonel yani klasik basın yine sınıfta kalmıştır. Sosyal medya platformları üzerinden konu gerçek boyutlarıyla halkın gündemine taşınmıştır.
Kimi televizyonların artık siyasi programlarına bırakın farklı düşünce ve kimliklerden konuk almalarını, aldıkları konukları bile sabitlemişlerdir. Her gün ve her akşam aynı isimler ve onların da her nedense uzmanı olmadığı konu yok neredeyse! Aynı isimlerin hukuk, ekonomi, dış ilişkiler, savaş... Konuşmadıkları ve uzmanlık sergilemedikleri konu yok! İnternetten bakmasa Kobane bahaneli olayların tarihini bile bilmez, ama o konuyu, o olayları bile kendisi konuşuyor! ‘Asıl bu mağduriyetleri yaşayanlara soralım’ diye kimsenin aklına gelmiyor veya geliyor da onlara ‘Aklınıza gelmesin!’ demişlerdir.
Medyanın durumu bu haldeyken sahil-i selamete ulaşmanın zor olduğu görülse de, farklı alternatiflerle özlemle aranan kayırmasız, ayırımsız, huzur ve adalet dolu bir dünyaya ulaşmak da muhal değil. Klasik medyanın bu körlükleri elbet bir gün biter diye ümit edelim.
Selam ve dua ile.