Şöyle bir hafızamızı tazeleyelim ve IŞİD'in Kobani'ye saldırmasından önceki tabloyu hatırlayalım. Sadece Kobani'de değil, Kürtlerin bulunduğu Suriye Kürdistanı'nın diğer şehirlerinde eğer PKK-PYD-YPG biraz saha hâkimiyeti sağlamış ise, kendi dışındakilerini ötekileştirmiş ve tehcir etmeye çalışmıştır. Farklı düşüncelere sahip insanları tehcir, biat ve ölüm seçenekleri arasında tercihe zorlamıştır. “Ya kırk katır ya da kırk satır” politikası ile mazlum Kürtleri ezilen dengeler arasında bir kez daha ezmiştir. Kobani, Cıziri ve Haseke başta olmak üzere, birçok yerde açılan bürolara saldırılmış, insanlar katledilmiştir. Baas zulmüne rahmet okutan politikalar karşısında PKK zulmünü protesto edenler, ağır silahlarla taranmış, katledilmişlerdir. İslami kesimler, bu zulümden fazlasıyla nasiplerini almıştır. Barzani'nin çizgisinde olan ve Barzani'nin desteğine sahip olan yapılar bile, PKK'nin baskılarından nasiplerini almıştır. Hatta bu zulümler neticesinde PKK, Barzani'nin yaptırım ve ültimatomuyla muhatap olmuştur.
Özellikle Kobani'de çok özel bir politika yürütülmüş ve farklı çizgide olan Kürtlere hayat hakkı tanımamıştır. Dolayısıyla PKK'nin, başını Amerika'nın çektiği dünya emperyalistleri, Peşmerge, ÖSO ve bölgesel devletlerin/aktörlerin desteği ile kazandığı ve kendisine mal etme ucuzluğuna kaçtığı mevzi kazanmalar, kendi çizgisinde olanlar ve hadiselerin gerçek yüzünü görmeyenler dışında, diğer Kürtler için bir anlam ifade etmemektedir. Bitini bile kimseye bedava vermeyen ABD'nin öncülüğündeki uluslararası Haçlı koalisyonunun canhıraş çabası ve imkânlarını bu şekilde seferber etmesi son derece manidardır. PKK, bu destek karşısında kime ne vaat etti?
Ayrıca gelinen nokta, Kobani'nin özgürleşmesi değil, PKK işgali için, altın tepside PKK'ye sunulmasıdır. Olacakları öngörmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Gelinen nokta, PKK işgalinin başlangıcıdır. PKK çizgisi dışındaki Kürtler için ufukta katliam, zulüm ve tehcirden başka bir şey gözükmüyor. Kobani'ye yeniden dönüşler başladığı zaman PKK'nin gerçek yüzünü göreceğiz. Muhaliflerden arındırılmış bir Kobani stratejisi hayata geçirilmeye çalışılacaktır. Ötekileştirilen Kürtlerin Kobani üzerindeki tüm hakları gasp edilmeye çalışılacaktır.
Ayrıca Kobani'den gelenlerle yapılmış röportajları hatırlayalım. O gün göç edenlerden niceleri, IŞİD'den değil, YPG'den kaçtıklarını söylemişlerdi. Çünkü YPG, politikalarını silahla dayatarak herkesi silahaltına almaya çalışmıştı. Daha IŞİD gelmeden, “İŞİD geldi” şayiasıyla on binlerce insanın kaçmasına sebep olmuştu. Hafızamızı tazeleyelim ve bu gerçekleri unutmayalım.
Bir diğer husus, PKK'nin halka yutturmaya çalıştığı devrim ütopyası ve masalıdır. Bu gün Rojava'da hala Baas rejiminin memurları ve kurumları mevcuttur. Baas rejiminin silahlı güçleri var. Beşar Esed ile yapılan bir röportajda; Esed, PYD'nin yaptıklarını yurt savunması olarak gördüklerini ifade istemiştir. Muhaliflere karşı Suriye'nin kuzeyini savunamayan Suriye rejimi, burayı elde tutmak için akıllıca bir strateji izleyerek güçlü bir düşman yerine, burayı zayıf bir düşmana “emaneten” verdi. Günü gelince burayı tekrar geri almak üzere... Böylelikle askeri güç ve kaynaklar fazlaca sarf edilmeden, bölgenin muhaliflerden korunması sağlanacaktı. Bu arada bölge kimin elinde kalırsa kalsın, savaştan bitap düştükleri için geri almak daha kolaya olacaktır. Rojava'daki bu günkü tablonun üzerinde şekillendiği strateji budur.
Son olarak üzerinde durmak istediğimiz bir diğer nokta, Kobani'de “yetmiş yedi millet”in desteği ile kazandığı üstünlüğün etkisi ile PKK'nin “heyecan yapma” yanılgısına düşmemesi gerektiğidir. Çünkü PKK, ilgisiz alakasız olaylardan dolayı bile cezbeye düşme ve heyecan yapmayı bir alışkanlık haline getirmiştir. Sözün burasında, Syriza'nın Yunanistan zaferini adeta kendi zaferleri gibi gören S. Demirtaş'ın muzaffer komutan gibi naralar atmaya başlaması ve kendilerini alakasız bir şekilde bu zaferin adeta paydaşı olarak görmesi halini ibretle izledik. Kobani'deki duruma istinaden, ötekileştirdiği Kürtlere dönük Kürdistan'da herhangi bir taşkınlığa girişmemelidir. Sonuçları herkes için, özellikle de Kürtler için felaket olabilecek hamlelerden uzak durmalıdır. Kürtlerin emperyalistler tarafından parçalara ayrılması yetmiyormuş gibi, Kürtlerin ayrılık ve ihtilaflarını derinleştiren yaklaşımlardan uzak durması isabetli bir tercih olur. PKK, kendisi dışında da Kürtlerin olduğu ve Kürtlerin tek temsilcisinin kendisi olmadığı gerçeğini kabul ve hazmetmelidir. Kürdistan'ın gerçek rengini İslam olduğu ve halkın bünyesinin, dayatma ithal fikir ve ideolojileri kabul etmediğini görmelidir. Kısacası Kobani'deki durum, sekülerizmin İslam'a karşı zaferi olarak görülmemeli ve akıl dışı maceralara yönelmenin motivasyon kaynağı olmamalıdır. Ortadaki tablo; “yetmiş yedi millet”ten farklı grubun, farklı hesaplarla aynı cephede savaşmasının bir neticesidir. Emperyalistlerin bunca savaşı babasının hayrına yapmadığı da bir gerçektir. Bu yardım karşılığında emperyalistlere ne söz verildi ve ne diyetlerin ödeneceği taahhüt edildi? Sakın, astar yüzünden pahalı olmasın?