Kendinden yana vazife ve sorumluluklarının farkında olduğunu ancak eşinin öyle olmadığını ifade eden hanımefendi okuyucumuz şöyle diyor:
“Dokuz aydır evliyiz. Evlilikle ilgili bizi herhalde çok korkuttular. O yüzden konuyla ilgili yazıları takip ediyorum ve bu husustaki kitapları okumaya çalışıyorum. Unuttuklarımı hatırlama fırsatı verdiğiniz için size de teşekkür ediyorum.
Kendimi temize çıkarmıyorum ama, elimden geldiği kadar eşime itaat ediyorum. Ondan izinsiz bir yere gitmiyorum. Onun uygun görmediği kişilerden uzak duruyorum. Onun hoşuna giden yemekleri yapıyorum. Onun ailesini kendi ailem biliyorum ve gereken her türlü ilgi ve samimiyeti esirgemiyorum. Kaynanamı belki kendi annemden daha çok arayıp soruyorum.
Eşim eve geldiğinde onu güler yüzle karşılıyorum. Hoş geldin deyip hal hatırını soruyorum. Her sabah kahvaltısını hazırlayıp dua ile uğurluyorum. Yorgun ve gergin olduğunda canını sıkacak şeyleri söylemiyorum. Misafir getirdiğinde en güzel şekilde ikram ediyorum.
Bana kitap getirmesini ve nasihat etmesini istiyorum. ‘Benden ne yapmamı, nasıl davranmamı istiyorsan söyle yapayım' diyorum. Namazları birlikte kılalım diyorum.
Ben böyle dikkat ederken eşimin sanki meseleyi tam anlamadığını beni de, evliliği de pek ciddiye almadığını görüyorum. Sonra ‘acaba ben mi fazla yapıyorum, abartıyorum ve okuduğum yazıların aşırı etkisinde kalıyorum' diye evhama kapılıyorum.
Eve gelince, evden çıkınca selam vermiyor, hiç halimi hatırımı sormuyor, meselâ bir gün dahi, ‘hanım nasılsın, ne yaptın, günün nasıl geçti? vs.' demiyor.
Ne babamı ne de annemi arayıp alâka gösteriyor. Bayramlarda bile tebrik etmiyor, ben çok ısrar ediyorum, zorla arayıp bir kelime konuşup kapatıyor. Kardeşlerimi zaten hiç umursamıyor.
Bana hitap ederken ne ‘hanım, hatun' filan diyor ne de ismimi söylüyor. Bir defa olsun sevdiğini ifade edecek bir cümle kurmuyor. Evde telefonundan başını kaldırıp da bir kerecik tebessümle, muhabbetle yüzüme bakmıyor. Geç saatlerde de televizyon izliyor. Çok affedersiniz gecesine de hiç önem vermiyor.
Yaptığım yemekleri bazen ‘tokum' diyerek yemiyor, yediğinde de bir defa ‘Allah razı olsun, eline sağlık, güzel olmuş' demiyor.
Bir davete çağrılsa yalnız kendisi gidiyor. Hani birlikte gidip bir yerde yemek yiyelim dediğim yok. Ama bir gün bile; ‘gel şuraya birlikte gidelim, beraber şunları ziyaret edelim, biraz gezelim' demiyor.
Tamam işine düzenli gidiyor, Allah razı olsun, evin geçimi için çabalıyor, bizi elaleme muhtaç etmiyor. Ama aile demek, sadece maddi geçim mi demek? Kalbî beklentiler, hisler, sohbet, ilgi ve yakınlık da lazım değil mi?
Dört dörtlük olsun, kitaplardaki gibi her sözü, her hali, her muamelesi kusursuz, mükemmel olsun demiyorum. Yalnız bildiği halde, söyleyip yapabileceği halde ihmalkârlık yapmasın yeter diyorum.”
Okuyucumuz bize söyleyecek bir şey bırakmış mı? Bilemedim doğrusu.
Sadece şunu ekleyelim: Yaptığımız iyilikleri, güzel hal ve davranışları Allah'tan bilirsek inşaallah şükretmiş oluruz. Şükredene de mutlaka nimet artırılır.
Dua bekleriz.