Hilafetin yıkılışının hicrî 100'üncü yılı münasebetiyle ilk olarak şubat ayında İstanbul'da çekilen "hilafet" videosu sonrasında 4 kişi gözaltına alınmış ve kısa süre sonra serbest bırakılmıştı.
İstanbul'dan sonra Bilecik-Söğüt'te hilafet videosu çeken 3 kişi Bursa'daki evlerinde, Afyonkarahisar-Amuriye bölgesinde video çeken 5 kadından 4'ün Ankara'daki evlerinde, Şanlıurfa'da ise 11 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların tamamı serbest bırakıldı. Son olarak 2 gün önce Gaziantep'te 7 kişi gözaltına alındı ve hâlâ gözaltı süreçleri devam ediyor.
Bunun yanında Köklü Değişim Dergisi'nin mart ayı sayısında hilafet konusu işlendiği için dergiyi alan, dağıtan ve dergi ile fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşanlara yönelik de gözaltılar yapıldı. Son bir ayda Hizb-ut Tahrir çevresinden toplamda 58 kişi gözaltına alınmış oldu.
Yaşanan süreç ile ilgili İLKHA'ya konuşan Köklü Değişim dergisi İmtiyaz Sahibi Mahmut Kar ve Hizb-ut Tahrir davası avukatlarından Mustafa Kocamanbaş, anayasaya göre suç olmayan, din ve inanç hürriyeti kapsamında yapılan yasal faaliyetlerin illegalmiş gibi değerlendirilerek faaliyetleri gerçekleştirenlere yönelik yapılan gözaltıların hukuka aykırı olduğunu, meselenin siyasi olarak değerlendirildiğini ifade ettiler.
Bu topraklarda hilafetin konuşulmasının yasak olmaması gerektiğini, bu topraklarda Müslüman halkın yaşadığını ve bu toprakların yıllarca hilafete ev sahipliği yaptığını hatırlatarak konuşmasına başlayan Köklü Değişim Dergisi imtiyaz Sahibi Mahmut Kar, "Bu halkın özünde, tarihinde zaten hilafet var. Hilafet konuşulmayacaksa ne konuşulacak? Batılı fasit fikirler, gayri İslami fikirler mi konuşulacak? Onların demokratik özgürlüklere dayalı fasit fikirlerini konuşması serbest ama hilafet konuşulmaya başlanınca Müslümanlara yönelik baskılar, gözaltılar yapıldı. Bu sadece köklü değişime veya Hizb-ut Tahrir'e yönelik de yapılmadı. Hatırlarsanız Ayasofya'nın ibadete açılmasından sonra hilafet kapağıyla çıkan 'Gerçek Hayat' dergisine yönelik siyasi çevrelerden baskı geldi. Yine 'Derin Tarih' dergisinin hilafet konulu kapağı sebebiyle söz konusu sayısı toplatıldı." dedi.
"Son 4 haftada 58 arkadaşımız gözaltına alındı"
Kar, "Maalesef Türkiye'de halkın inancından, kültüründen, örfünden, İslam'dan olmayan her şeyi konuşmak serbest ama hilafeti konuşmak, İslam'ı konuşmak, İslam'ın yeniden hayata hâkim olmasını konuşmak yasak. Son 3-4 haftadır yaşanan gözaltıların da bununla ilgili olduğunu düşünüyoruz. Hilafetin gündeme gelmemesi, insanların yeniden İslami hayata özlem duymaması için siyasi olarak yapılan baskılar olduğunu hissediyoruz. Son 4 haftada 10 şehirde toplamda 58 arkadaşımız gözaltına alındı. Tek suçları 'Hilafeti Yeniden Kurun Ey Müslümanlar' kapağıyla çıkan 'Köklü Değişim Dergisi'nin mart sayısını okumak, esnafa dağıtmak, STK ziyaretleri yapıp dergi ile fotoğraf çekerek sosyal medyada paylaşmaktır. Biz bunları sadece son bir ay içerisinde yapmadık. Tüm siyasi ve davet çalışmalarımızda topluma, halka, STK'lara, siyasi parti temsilcilerine yönelik ziyaretlerimizi devam ettiriyoruz. Yaptığımız ziyaretleri de kamuoyu ile de paylaşıyoruz. Aynı zamanda ziyaret ettiklerimiz de bizi ziyaret ediyor. Yapılan ziyaretlerde karşılıklı fikir alışverişlerinde bulunuluyor. Bu gizli bir faaliyet değil ki emniyet bir şey ortaya çıkarmaya çalışmak için baskınlar yapıyor. Bugüne kadar emniyetin yayınladığı video kayıtlarında suç teşkil eden bir şey varsa bize söylesinler. Yapılan baskınlarda dergi ve kitaplardan başka bir şey bulamadılar. Bu, Müslümanlar üzerinde devam eden 28 Şubat sürecinin bir tekrarıdır." diye konuştu.
"Gözaltılara yönelik İslami kamuoyundan çok ciddi tepkiler geldi"
İslam davasına baş koyduklarını ve Müslümanlar olarak geri adım atmayacaklarını vurgulayan Kar, "İslam'ın hayata hâkim olmasını istiyoruz. La ilahe illallah Muhammedun Resulullah diyen herkes de İslam'ın hayata hâkim olmasını istiyor. Biz Müslümanların batılı düşünce ve fikirlerden kurtulması, özüne dönmesi, hilafetin geri dönmesi için çalışma yapıyoruz. Bundan dolayı gelecek sıkıntı ve zorluklara da sabrederiz. İslami kamuoyunun da arkamızda durmasını, bu davaya destek vermesini istiyoruz. Elhamdülillah bu dayanışmayı da görüyoruz. Gerçekten gözaltılara yönelik İslami kamuoyundan çok ciddi tepkiler geldi. Birçok medya kuruluşlarından, ajanslardan haberler yapıldı." şeklinde konuştu.
Daha önce Hizb-ut Tahrir davalarında avukatlık yapan Mustafa Kocamanbaş ise yaşanan gözaltıların 2003 yılında Hizb-ut Tahrir'in terör listesine alınması ve ardından mahkemece terör örgütü olarak görülemeyeceğine ilişkin karar verilmesine rağmen İçişleri Bakanlığının listelerini güncellememesinden kaynaklandığını söyledi.
"Yapılan operasyonlar bir niyet okuma üzerinden gerçekleşiyor"
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bireylere istedikleri dini, dini görüşü seçmekte serbest olduğu gibi bir takım özgürlükler verdiğini söyleyen Kocamanbaş, "Terörle Mücadele Kanunu ülkede çeşitli eylemler yaparken şiddete başvuranların terörist olduğunu söylüyor. Hilafet konulu bu faaliyetleri yapan kişilerin gerçekleştirdiği eylemler, video çekimi, hilafet konulu derginin dağıtılması, STK'ların ziyaret edilmesi, ziyaretlerde fotoğraf çekilmesi ve kendi aralarında zaman zaman toplantı yapmalarıdır. Bu faaliyetlerin tamamı başta anayasa olmak üzere birçok kanun tarafından yasal kabul ediliyor. Yapılan operasyonlar bir niyet okuma üzerinden gerçekleşiyor. Hizb-ut Tahrir'in 2003 yılında terör örgütleri listesine eklenmesinden kalan sorundan dolayı bu operasyonlar yapılıyor. Listeye alınmış ama tüm yasal gelişmelere rağmen listeden çıkarılmayan bir örgütten bahsediyoruz. 2018 yılında biri Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 6'sı da Anayasa Mahkemesi dairesi olmak üzere 7 mahkemeden Hizb-ut Tahrir'in terör örgütü olmadığına dair karar çıktı. Buna rağmen içişleri bakanlığı bu listede güncelleme yapmıyor ve Hizb-ut Tahrir'i hâlâ terör örgütü olarak vasıflandırıyor. Yapılan tüm operasyonların temel sebebi budur." dedi.
"Yapılan faaliyetler fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamındadır"
Hilafet istemenin fikir hürriyetinin ötesine geçmediği için hiçbir kanuna göre suç olmadığını söyleyen Kocamanbaş, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
"Birisi hilafet istediğini söyleyip eline bir de silah alsa ve bununla gidip hilafet istediği makamı zorla ele geçirmeye çalışsa bu suçtur. Ancak sadece bunu dile getirmek, hilafet istemek, hilafet adı altında İslami bir yönetim istemek kanunlara göre suç değildir. Anayasa fikir ve düşünceyi serbest bırakmıştır. 'Dilediğinizi düşünebilir, dile getirebilir ve yayabilirsiniz' diye özgürlük tanımış. Bugün dergi ve kitap dediğimiz materyaller de kaynağını anayasadan alan özgürlükler çerçevesinde çıkarılan kanunlardır. Her derginin bir genel yayın yönetmeni, bir temsilcisi var. Dergiler, insanlara ya satılır ya da hediye olarak dağıtılır. Bunu dağıtmak bir faaliyettir ama kanunlarda suç değildir. Suçlar kanuni olmak zorundadır. Bir kişiyi suçla itham edecekseniz bunun kanunda bir karşılığı olmalıdır. Dergi dağıtmak diye bir suç yok. Dağıttığınıza dair fotoğraf çekip paylaşmak da hürriyettir. Hatta bireylerin paylaştığı resimleri emniyetin alıp resim sahibini suçlaması özel hayatın gizliliğini ihlal etmektir. Dolayısıyla derginin basılması, içerisindeki yazıların içeriği ne olursa olsun suç teşkil etmez. O dergiyi dağıtan kişilerin herhangi bir şekilde suçlanması mümkün değildir. Çünkü siz kanunlarınızla 'Kardeşim eline silah alma, bomba alma dergi, kitap çıkar' demişsiniz. Bireyler de buna göre hareket etmişler. Siz izin verdiğiniz bir faaliyetten dolayı insanları suçlarsanız bir gün 'Ayarını bozduğun kantar gün gelir seni de tartar' deyimi gerçekleşebilir. O zaman bu kantar sizi nasıl tartar onu da bilemiyorum."