Şüphesiz ki yakın ya da uzak komşularımızın üzerimizde hakları vardır. Kırk komşuya kadar çevremizdeki esnafların komşumuz sayıldığını biliyoruz.
Bu komşularımızla olan ilişkilerimiz nasıl? Aynı çarşı içerisinde bulunan esnaflardan kaçını tanıyoruz?
Sabah işyerimizi açarken yakın komşularımıza, işyerlerini açmışlarsa selam verip hayırlı işler diyor muyuz? İşyerleri uzak olanları ne kadar tanıyoruz? Şu ana kadar kendilerini işyerlerinde ziyaret ettik mi?
Kalbi İslâm’la yoğrulmuş, gönlüne İslâm’ın inceliğini yerleştirmiş her Müslüman, yakından uzağa doğru komşularına iyilik etmek ve onlara iyi ilişkiler kurmak mecburiyetindedir. Müslüman, komşusuyla güzel geçinen, seven, sevilen, aranan ve etrafa güven veren insandır. Çevresine güven veremeyen bir insan, olgun mümin olamaz.
Peygamberimiz (s.a.v.): “Vallahi mümin olamaz, vallahi mümin olamaz, vallahi mümin olamaz.” buyurunca, sahabeleri sorar: “Kim mümin olamaz ya Rasulallah?” Efendimiz: “Şerrinden, komşusu emin olmayan kimse” diye cevap verir.
O halde komşuları, şerrinden ve kötülüklerinden emin olmayan, onlara kin ve nefretle bakan kimse kâmil mümin olamamıştır. Gerçek mümin olamayan kimse ise ahiretini mahvetmiştir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse komşusuna iyilik etsin.” “Allah katında dostların en iyisi arkadaşına iyi davranan, komşuların en iyisi de komşusuna en iyi davranandır.” “Cebrail (a.s) bana komşuyu o kadar tavsiye etti ki onu mirasçı yapacak zannettim” diye buyurmuşlardır.
Bu itibarla komşularımıza iyilik ve ikramda bulunmalıyız. Onlarla selamlaşmalı, ziyaretlerine gitmeliyiz. Yardımlarına koşmalı, sevinçli ve kederli anlarını paylaşmalıyız. İslâm’a uygun olan düğünlerine katılmalı, cenazelerine iştirak edip başsağlığı dilemeliyiz. Zarar ve kötülüğümüzün dokunacağı hareketlerden sakınıp kusurlarını araştırmamalı, dinî ve dünyevî işlerinde yol göstermeliyiz.
Allah (c.c.): “Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ ellerinizin malik olduğu kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez” (en-Nisâ 36)buyurmuştur.
İster ev ister işyeri olsun, komşularımızın üzerimizde hakları vardır. Bu haklara riayet ettiğimizde bir mümin olarak görevimizi yapmış oluruz. Bu görevimizi yerine getirirken Allah’tan bir rahmet olarak maddi kazanç da elde etmiş oluruz. Bu nasıl olur?
Bir çarşıda bir börekçi olduğunuzu düşünün. Siz sadece Allah’ın bir emri olan komşu haklarını riayet etmenizden dolayı, çevre esnafı bütün börek ihtiyacını sizden karşılıyor. Ya da bir marketiniz var. Çevredeki esnaflar, evler ve işyerleri ihtiyacı olan sebze, meyve, gıda ve temizlik malzemeleri gibi tüm ihtiyaçlarını sizden karşılıyor. Bu durum, nurun ala nur olmaz mı?
İş sadece alışveriş ile de sınırlı değil, işyerinizde meydana gelen bir sıkıntıda tüm komşularınız size koşuyor. Kısa süreli ihtiyaçların giderilmesinde işyerinizi emanet bırakıyorsunuz. Yüklü ödemelerinizde yüksek miktarlı olmayan ve gün içerisinde geri verebileceğiniz miktardaki nakit ihtiyaçlarınızda komşularınız sizi geri çevirmiyor. Yardıma muhtaç birisine yardım etmek istediğinizde komşularınızı her zaman yanınızda görüyorsunuz.
Bu ve bunun gibi tüm durumlar sizin komşularınızla olan iyi ilişkilerinize ve çevrenizde oluşturmuş olduğunuz güven duygusuna bağlıdır. Bunun başı selamdır. Devamı ziyaret etmek ve samimi muhabbet oluşturmaktır. Şahsımızda oluşturduğumuz İslami kimliği onlara yansıtmaktır.
Bu durumlar her sektörde uğraşan esnaf için geçerlidir. Aynı sektörle uğraşan, aynı çarşı içerisindeki esnaflar da kendi aralarında samimiyet kurduklarında, maddi manevi birçok katkılarını göreceklerdir. Örneğin ikinizde de var olan bir malın serisinde bir eksiklik olduğunda bunu komşunuzda değiştirebilir ve bu sayede müşterinizi geri çevirmemiş olursunuz. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Her durumda İslami çerçevede komşularımızla oluşturduğumuz samimi ilişkiler bize hem maddi hem de manevi kazançlar sağlayacaktır.