Konjonktür: bela mı, kurtuluş mu?

Hasan SABAZ

Fırat Kalkanı operasyonunun nereye doğru gittiği konusunda ilk zamanların kararlılığında zayıflamalar görünüyor.

ÖSO'nun bileşenlerinin kimlere yakın olduğu, Türkiye'nin operasyonda yalnız kaldığı yorumları yapılırken Suriye muhalefetinin en köklü ve büyük grubu olan ve hemen hemen tamamı Suriyelilerden oluşan Ahraru'ş Şam grubu, Amerika'nın işin içinde olmaması şerhini koyarak Türkiye'nin yanında operasyona katılabileceği yönünde açıklama yaptı.

Menbic'de ne olduğu meselesi ise Türkiye ve Amerika arasında soğuk rüzgârlar estirirken YPG'nin varlığı tartışmaları tam bir yılan hikâyesine döndü.

Türkiye “YPG çekilsin, bize böyle söz verildi” diyor, Amerika “YPG çekildi, orada SDG var” diyor ve iki taraf da birbirine inanmıyor.

Gazeteci Ahmet Takan, Yeniçağ Gazetesindeki köşesinde, Numan Kurtulmuş'un “YPG'nin Menbiç'i boşaltmakta olduklarını görüyoruz” açıklamasıyla ilgili olarak “Menbic'in YPG tarafından boşaltıldığı gerçek değil, Fırat'ın doğusuna falan geçtikleri de yok” diye başlayarak perde arkasını azıcık aralamış.

Şu dikkat çekici detaylar aktarmış Takan:

“ABD'deki muhatapları ile görüşürken Mevlüt Çavuşoğlu'na ne dendi ne hatırlatıldı biliyor musunuz? Eski “Başbakan” Ahmet Davutoğlu'nun 20 Ocak 2015'te partisinin Diyarbakır il kongresindeki sözleri;”Kobani'ye buradan selam ediyorum. Kobani'deki her kardeşimin alnından öpüyorum.”ABD'liler “Sizin Başbakanınız değil miydi bu sözleri sarf eden?” diye sordular. “O zaman bunları söylüyordunuz PYD/YPG'ye destek veriyordunuz. Şimdi ne oluyor?” dediler. Çavuşoğlu da sadece “O zaman konjonktür gereği söylenen sözlerdi bunlar” deyip cılız ve inandırıcı olmayan bir savunmayla masada kaldı. Diplomatik kaynaklardan duyduğumuza göre, ABD'liler bunu Ankara'da gerçekleşen heyetler arası görüşmelerde de önümüze koyuyor.”

Sen bugüne bakıp değerlendirme yapsan da neticede siyasi hafıza diye bir şey var ve çok işlektir.

Gerçekçi olmak lazım.

Öyleyse birkaç şeyi masaya bırakıp sorularımızı soralım:

-Türkiye, Suriye muhalefetini toplarken her ülkenin kendi ajandasına göre hareket ettiğini, bu meselede ittifaklar oluşturmadan başarı elde etmenin zor olduğunu göremedi.

-ENKS, Suriye Kürt muhalefetinin en büyük üst yapısı idi. Silahsızdı ve çatışmalara taraf değildi. Türkiye, Suriye muhalefetinin masadaki büyük gruplarını (SMDK) etkileyerek ENKS'yi etkisizleştirdi ve dolaylı olarak PYD'nin güçlenmesini sağladı.

-Salih Müslim, her yere Türkiye üzerinden gitti ve meşrulaşmasında en büyük pay Türkiye'nin idi.

-Türkiye terör örgütü olarak gördüğü PYD'ye Kobani üzerinden yardım edilmesi için kapıları açtı, PYD'nin yaralılarını hastanelerde tedavi etti, peşmergenin geçişine bile izin verdi.

-Ve tüm bunlar konjonktür gereği idi.

Şimdi bunlara bakıp şu soruları sorabiliriz:

Çözüm süreci sonuçlanmadan, karşılıklı vaatler yerine getirilmeden süreç bitmiş gibi davranma ve konjonktür gereği PKK'nin silahlı vesayetine ses çıkarmama politikasında yanlış yapıldığına dair bir açıklama yapıldı mı, yoksa tüm sorumluluk PKK'ye mi yüklendi?

Terör tanımı konjonktürel ise ve asıl belirleyici olan şey ilkeler değil de “ülke çıkarları” ise Türkiye neden Amerika'nın PYD ittifakına tepki gösteriyor?

Ve son olarak “konjonktür” kelimesi derin siyasi projeler konusunda sihirli bir kurtuluş kelimesi mi, yoksa vizyonsuzluğu gösteren bir bela mı?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.