Kör Olası Bencillik

Ayşe CENGİZ

İslam coğrafyası açlık, savaş ve ambargolarla mücadele ederken en çok da Müslüman kardeşinin yardım elini bekler. Müslüman bir ülke, siyasi anlamda bir şeyler yapmak istediğinde yine Müslüman bir devletin desteğini arkasında ister. Zira Müslümanlar, kardeştir. Tüm insanlar sana arka çıksa ne yazar, kardeşin, akraban sana köstek olunca ya da üç maymunu oynayınca bir yanın eksik kalır. Bu, aciz insanın değişmez bir gerçeğidir. Bazen kan bağı, bazen din bağıdır, bizi memnun eden. Bağlı olduklarımızın karşılıksız, saf iyiliğidir. Acımızı, kilometrelerce uzakta olsa da kalbinde hisseden kardeşimiz, kardeşlerimizdir acımızı hafifleten. “Mümin kimse,  din kardeşinin üzüldüğüne üzülür, sevindiğine sevinir.” düsturudur, Rahmet Peygamberine bizi ümmet kılacak olan.

Ümmeti olmadan cennete adım atmak istemeyen Peygamberin ümmeti, şimdilerde Allah ve Resulü’nün yolundan saptığı için bencillik girdabına sürüklenmekte. Bu girdap öyle kuvvetli ki insanlık namına ne varsa silip süpürüyor. İnsanı, menfaatine göre merhametli veya gaddar; cömert veya cimri; alçakgönüllü veya kibirli; kedi veya aslan yapıyor. Öyle ya, niyet saf olmadıkça kim ister o merhameti, cömertliği, alçakgönüllülüğü... Böylesinin merhameti, aşağılayıcı; cömertliği, karşılık bekleyici; alçakgönüllülüğü, karşıdakini ezicidir.

Bencil insan, bencilliğini fark etmez. Hastalığını kabul etmeyenin derdine derman olmak ne mümkün! Bu hastalık, iyice sirayet eder insana ve ardından çevresindekilere de bulaşır. Bu bencillik değil midir, bizleri birçok zulme kulak tıkamaya iten? “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”ı hayatlarımıza geçiren. Bu bencillik değil midir, dünyanın birçok yerinde açlıkla mücadele edenlerin olduğunu bile bile yemeği, suyu israf ettiren? Bu bencillik değil midir, toplumda ekonomik uçurumlar yaratan? Bu bencillik değil midir, muhtaç olmasa da “madem gidecek, hiç olmazsa tanıdığıma gitsin!” mantığıyla bizi hareket ettiren?

Evet bu bencilliktir ki yüzümüzde, gözümüzde kusur buldurup şükrü unutturuyor. Sadece kendimizle uğraşıp bizim dışımızdaki dev hadiseleri unutmamıza yol açıyor. Onun arabasını, bunun mesleğini, şunun güzelliğini, zenginliğini görünce en nihayetinde, karnı aç cebi boş olanın, kör, topal, sağır olanın kendimiz olduğunu düşünmeye sevk ediyor. Hal böyle olunca zaten pek açılmayan elimiz sımsıkı kapanıyor. Sonra gelsin ekonomik uçurumlar, açlıktan ölen çocuklar, kana bulanan coğrafyalar...

Ne güzel demiş Cahit Zarifoğlu: “Bu kadar basit meseleler için bile, bu hassasiyet neden? Neden kendimiz dışındaki dev hadiselerin farkında değiliz? Yahut şuurlu Müslüman'ın fark etmeye mecbur olduğu hassasiyet içerisine giremiyoruz? Kör olası bencillik, burada da hükmünü icra etmekte, herkes kendini yine kendini ve sadece kendini görmektedir.”

Azla yetinmeyi bilmeden, şükretmeden bu illetten kurtulmak pek mümkün değil. Odağımızı, yukarılardan aşağılara çevirmeden bu bencillik sürüp gider. Hep eksik, hep muhtaç gördükçe kendimizi, “hep bana, hep bana” mantığı sürüp gider.

“Hep benim ülkeme” dedikçe, din kardeşimize sırt çevirdikçe Batı'nın pençesine attık kendimizi. “Hep benim ırkıma” dedikçe bölündük. “Hep benim aileme ”dedikçe fakirleştik ve “hep bana” dedikçe yalnızlaştık. Yalnızlar, kurtlar tarafından avlanmaya mahkumdur. Kendimizden önce kardeşimizi düşünmedikçe birlik olamayız. Birlik olmadan da dirlik olmaz. Dirlik olmayınca da “Niye Müslümanlar hep mazlum?” sorusu kafalarda döner de cevabı bulunmaz.

Biz, hep kendini muhtaç ve eksik gören zavallılar, ne zaman elimizi başkalarına yardım için uzatacağız? Biz, ruhunu isteklere mahkum eden zavallılar, ne zaman istememekle, ruhumuzu hür bırakacağız?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.