Otuz yılı aşkın bir süredir bölgemizde yaşanan şiddet olaylarının nasıl ne zaman biteceği merak edilir. Peşinen ifade edelim ki “şiddet” siyasetin bir aracı olarak kullanıldığı sürece biteceğe benzemiyor.
Uzu yıllar boyunca vesayetçi kurumlar dilediğini iktidara getirmek veya bizzat kendileri iktidara gelmek için şiddeti körüklediler. Halkın huzur ve sükûnu için ihdas edilmiş silahlı güçler, ellerindeki silahları muhtelif ve meşru olmayan şekillerde kullandılar. 1980 öncesi sağ-sol çatışmalarında aynı silahla öğleden önce bir görüşten öldürülen öğrenciye karşı öğleden sonra karşıt görüşten birinin öldürüldüğünü bilmeyen yoktur. Silahlı kuvvetlerin seyirci kaldığı olaylar gerçekten halkı canından bezdirecek hale gelmişti. Ölümlerin olmadığı hatta düzinelerle ölümlerin olmadığın gün olmuyordu. Biz Urfa'da bir adresi, “Falanın öldürüldüğü sokağın bir üstü, bir alt sokağı ya da üç kapı aşağısı” gibi tarif ederdik.
Sonra bu çatışanların aslında bilinçli olarak çatıştırıldıkları, açıkça beyan edildi. Amaç halkı terörden şiddet ve çatışmalardan bezdirerek “askere” davetiye çıkartmakmış. Nitekim darbeden bir gün önce düzinelerce ölen insanlardan eser kalmadı. Anormal bir yönetim oluşturulduktan sonra her şey normale dönmüştü. Böylece apoletliler ya da postallılar yönetime gelmiş, kamu kayaklarını ellerine geçirmişlerdi. Generallerin savunma ihalelerindeki yolsuzlukları tespit edilmesine rağmen yargılanamadılar.
12 Eylülden sonra yapılan anayasa ve buna dayalı vesayetçi kurumlar eliyle uzun süre halk normale dönmedi. Vesayetçilerin dindarlara karşı yürütülen baskı ve şiddet sonucu “Gayr-i meşru tarik ile bir maksada giden zat, galiben maksudunun zıddıyla görür mücazat.” ilkesi uyarınca hiç istemediği bir iktidarın yönetime gelmesine sebep oldular: AK Parti İktidarı.
İnsanlarımız halka dayalı tamamen sivil ve giderek vesayetçi yapıları bastıran hükümete güvenerek şiddetten kurtulacaklarına inanmak istediler. Özellikle de Öcalan'ın 2013 Nevruz'unda “Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyasi sürece kapı açılıyor.” Sözlerinden sonra bu umut doruğa ulaşmıştı. Ancak aradan geçen sürenin sonunda Cizre Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Süleyman Çağlının: “İnsanların ölümünden yana değilim ama öyle bir hale geldik ki bozulursa bozulsun süreç. Nasılsa bizde bozuktur. Biz çatışmalı dönemlerde daha rahattık diyebilirim. Cizre'ye baktığınız zaman bir Kobani'ye benziyor. Cizre'den göç başladı.” sözleri her şeyi özetliyor.
Bütün tarafların şiddet karşıtı söylemlerine rağmen, neden şiddet bitmez derseniz, başlığı hatırlatmak isterim. Devam eden şiddetten siyasetin beslendiğini artık herkes dile getiriyor. Genel kanaat o ki şiddetin bitmesine umut edenler, AK Parti'nin gitmesi halinde şimdi düşük yoğunlukta devam eden şiddetin giderek dozunu arttıracağı korkusunu muhafaza ediyorlar. İstikrar için, şiddetin baskılanması için AK Parti'nin güçlü olması gerekir. Bu saik ve sebeplerle AK Parti şiddete sessiz kalmakta ve etkin müdahale etmemektedir. Mesela 30 Mart yerel seçimlerinde AK Parti olaylarının önemli bir kısmı HDP adayının gelmesi halinde kepenklerin kapatılacağı, Molotof ve gaz bombaları arasında yaşamak zorunda kalınacağı korkusuna dayalı idi. Şiddet HDP'nin zaten varlık sebebidir. Silahların sustuğu, korkunun bittiği bir ortamda HDP'nin mevcut oylarının çeyreğini dahi alması kuşkuludur. Bu yüzden HDP de sandık kaygısı ile şiddetin devamından yanadır.
Şiddetten nemalanmak isteyen taraflar, bölge halkının korku ve panik içerisinde açlığa sefalete mahkûm edilmesi ile daha fazla oy beklentisi içerisinde iken unuttukları bir şeyi hatırlatmak isterim. “Oy”una, “pay”ına razı olmayarak, kan ve gözyaşından beslenmek isteyenler şunu da unutmasınlar ki, bu halk iki taraftan nefret ederek tekrar orduyu göreve çağırırsa dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olurlar. Tarafların bunu engelleyecek bir güçleri var mı? Daha açık bir ifade ile gidişatı bahane ederek ABD, çocuklarını göreve davet ederse ne olacak?
Konjonktür bu işe elverişli mi? Kanaatimce elverişli, çünkü paralel yapı polisten arındırılmaya çalışılırken ve yargı ayağına henüz dokunulmamışken asker ayağı olduğu gibi duruyor. Bazı rivayetlere göre ordu içindeki varlıkları %40 civarındadır. Yani ABD'nin ikiz çocukları hatta “Biji Obama”dan sonra üçüz çocukları hükumete karşı. Sanki her şey şartların olgunlaşmasına ve ABD'nin bir işaretine bağlı. Yani AK Parti ve HDP'nin şiddetten maksatları tekrar zıddına dönebilir. Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.