Birçok insan Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin son yıllarını huzur içinde geçirdiğini sanır. Çünkü o yıllarda Demokratlar iktidardadır. İş başında Adnan Menderes hükümeti vardır. Kemalistlerin ve onların resmi partisi olan CHP'nin zulüm ve baskılarından bıkan geniş halk kesimlerinin ilk serbest seçimlerde başa getirdiği hükümet… Hazırlamakta olduğum bir çalışma için Üstadın son günlerini araştırmaya başlamadan önce ben de aynı kanıdaydım. En azından baskının bu kadar yoğun olduğunu bilmiyordum.
Üstad'ın son günlerini mercek altına alınca tek kelimeyle şoka uğradım. Ağır hasta, seksenini geçmiş ve halka mal olmuş bir İslam âlimine son günlerinde reva görülen muamele dehşet vericiydi. Merak edenler o günleri araştırabilir.
Peki, Demokrat hükümet Bediüzzaman'a bu muameleyi neden reva gördü? Bediüzzaman'ı vatan haini ilan eden ve kontrolündeki medya araçları vasıtasıyla linç kampanyasına girişen şımarık Kemalist elitleri memnun etmek için… Başta ordu olmak üzere devletin kurumlarında hala güçlü olan CHP'yi, Kemalistleri, Ulusalcı laikleri öfkelendirmemek, gazaplarına uğramamak için…
Demokratlar kendilerini iktidara getiren halka sırtlarını dayamak yerine azgın laikçilere şirin gözükmeye çalıştılar, onları memnun edecek haksız, hukuksuz uygulamalara göz yumarak hükümetlerini sürdürme sevdasına düştüler.
Demokratların bu korkakça, ürkek tavrı onları kurtardı mı? Hepimizin malumu, Kemalist laikçiler, ulusalcı dikta yanlıları fırsatlarını buldukları an darbe yapmaktan çekinmediler ve işi Adnan Menderes'i, onun bakanlarını idam etmeye kadar vardırdılar. Yani korkunun ecele faydası olmadı.
AK Parti hükümetinin son dönemlerinde yaşananlar beni o günlere götürdü. Öyle görünüyor ki AK Parti hükümeti de Demokratların yakalandığı korku hastalığına yakalanmış. Yoksa on altı yıldır iktidarda olmasına rağmen neden Kemalistlerin, azgın laikçilerin küstahlıklarına bir türlü dur diyemiyor? Dindarları rahatlatmak, dindarların hak ve hukukunu garanti altına almak, dini ve etnik hak ve özgürlüklerin önünü açmak için neden ciddi bir girişimde bulunamıyor? Kalıcı, köklü çözümler üretemiyor?
15 Temmuz'da halkın, özellikle dindar halkın, İslami cemaat ve camiaların yüzlerce şehit, binlerce yaralı verme pahasına darbecileri geri püskürttüğünü, dikta yanlılarına geçit vermediğini gördüğü ve varlığını bu insanlara borçlu olduğu halde AK Parti halka değil laik, Kemalist elitlere şirin gözükmeye çalışıyor. Laikçilerin, Kemalistlerin hakkını, hukukunu savunduğu kadar dindarların haklarını savunmuyor. Yama tedbirlerle, yarım ağız sözlerle Müslüman halkı avutmaya çalışıyor. Böyle yaparak da ayağına kesinlikle kurşun sıkıyor.
Özellikle 15 Temmuz'dan sonra orduda ve başka yerlerde AK Partinin de ürkekliğinden faydalanarak konumlarını güçlendiren ulusalcı Kemalist kesimler dindarlara yönelik saldırılarını artırdılar. Dindar halkın az buçuk elde ettiği hak ve özgürlüklere gözlerini diktiler. Dikta döneminin, askeri vesayet döneminin özlemi içinde olduklarını ilan eden söz ve uygulamaları icra etmekten çekinmemeye başladılar.
Bugün dindar halk, İslami camialar, tesettürlü eğitim görüp devlet kurumlarında çalışma hakkını birkaç yıldır elde etmiş Müslüman kadın ve kızlar yaşananlar karşısında derin bir endişe içindedirler. Kemalistlerden, ulusalcı laiklerden kurtulduklarını ümit ederken AK partinin giderek onların tekeline girdiğini hissediyor, eski günlerin geri gelebileceği endişesi taşıyorlar. Bırakın eski mağduriyetlerin giderilmesini, yeni mağduriyetlerin yaşandığını görerek hayal kırıklığına uğruyorlar.
AK parti laikçi elitlere, Kemalist seçkinlere şirin gözükmenin çare olmadığını, bu azgınların ilk fırsatta öfke oklarını ona yöneltmekten çekinmeyeceğini, ne yaparsa yapsın onları memnun etmeyeceğini bilmeli, kendisini iktidara getiren dindar halkı üzecek politikalardan, uygulamalardan vazgeçmeli. Köklü çözümler üretmek için kolları sıvamalı. Başta sivil anayasa olmak üzere ülkeyi vesayet rejiminden kurtarmak için ne gerekiyorsa yapmalı. Halk kesimlerini, Türkiye'de yaşayan tüm Müslüman kavimleri kardeş yapacak ümmetçi bir çizgiye yönelerek ayrıştırıcı milliyetçi söylemleri bırakmalı.
Kesinlikle korkunun ecele faydasının olmadığını, ayakta durabilmenin tek yolunun hakka ve halka dayanmak olduğunu Demokrat hükümet tecrübesini de göz önünde bulundurarak öğrenmeli.