Şizofreni, psikiyatrik bir vakadır. Bu kişilerde en bariz belirti gerçeklik duygularını yitirmiş olmalarıdır. Her hayali gerçek sanırlar. Bu da onların gerçek dışı reflekslere, davranışlara hatta saldırılara geçmelerine sebep olur.
Şizofreni çok zor ve acı bir hastalıktır. Çünkü zihnin ve duyguların fena halde karışmasına sebep olur. Ve ilginçtir şizofreni bir akıl hastalığı değildir. Çünkü şizofrenlerde akıl işleyişi tamdır hatta normalin üstündedir.
Günümüz dünyasında şizofreni vakaları daha da arttı. Bunun sebebini izah etmeden önce ilginç bir noktayı açığa kavuşturmak istiyoruz.
Araştırmalara göre görme engelli insanlarda şizofreni vakaları neredeyse sıfırdır. Yani amiyane tabirle “körler şizofren olmuyor.” Psikiyatri, bunu beynin salgıladığı hormonlarla falan açıklama yoluna gidebilir; ama biz hiç oralı değiliz.
Aslında insanların hemen tümü şizofrendir. Çünkü herkesin hayali vardır. İnsanlar az veya çok hayallerine inanırlar. Fakat bu hayalleri dünya hayatı ile sınırlandığı için ne hayallerinden ne de reel durumdan vazgeçebiliyorlar. Bu da tabiri caizse şizofren bir durum oluyor. Sadece bazıları aktif bazıları pasif şizofrendir, fark budur.
Dünya çok ışıltılı bir hal alınca hayaller ile gerçekler arasındaki çatışmalar daha da kızıştı. Dünya mı gerçek hayaller mi? Hangisi gerçek, hangisi boş, buna karar vermek hiç bu kadar zor olmamıştı. Eskiden dünya bu kadar ışıltılı değildi. Sınırları insana bu denli dar gelmemişti. Bu nedenle hayaller daha parlak, daha geniş ve diri oluyordu; ama günümüz dünyası çok ışıltılı olunca hayaller dar ve sönük kalmaya başladı. Bu karmaşa hali zihinleri böldü. Gerçek mi hayal, hayaller mi gerçek, iş karıştı.
İşte görme engellilerin şizofren olmamalarının sebebi tam da burada saklıdır. Çünkü onlar dünyanın ışık serabından, zararlı ışınlarından, dar maddi sınırlarından korunabildikleri için zihinleri ve hayalleri sağlam ve tutarlı oluyor. Kendi hayalleri ile ışıltılı dünya arasında zihinlerinde bir çatlama, bir yarılma hali yok. Aksine bir bütünlük var. Bu da şizofren olmalarına engel oluyor.
Günümüz dünyasının çok ışıltılı hale gelmesi aslında insana hiç yaramadı. Çünkü gerçeklik kat sayısı zaten çok düşük olan dünyaya sahte bir hüviyet ve cazibe kazandırdı. Bu nedenle insanların hemen tümü pasif şizofrenler oldu. Bunun sonucu olarak yaşanan iç çatışmalar üreticiliği, sanat zevkini öldürdü.
Hz. Peygamber, âmâ olan Abdullah Bin Ümmü Mektum’a yüz vermedi. Ayet indi. Hz. Peygamber, ahireti inkâr eden, sadece dünyayı esas alan ve aslında şizofren olan Mekke müşriklerini tedavi etmeye çalışıyordu. Burada sadece bir tebliğ yok aynı zamanda bir hekimlik var. Fakat bunun için âmâ olanı da ihmal etmek gerekmez. Şizofren olmayan, kendi hayalindekini hak bilen âmâ bu manada çok özel ve üstün konumda oluyor. Çünkü o, dünyanın ışıltısına karşı korunmuştur. Şizofren değildir. İkilem yaşamıyor. Hayalleri gerçektir. Gerçekler de hayallerini besliyor. Ve dünyaya karşı mutlak bir özgürlüğe sahip olunca Hak Teâlâ tarafından pozitif ayrımcılığa tabi tutuluyor. Çünkü o âmâ insan, hayalleriyle gelmişse onların gerçekleşmesi haktır. Çünkü dünyaya eyvallahı yok. Mutlak özgürdür, azizdir.
İşte böyle günümüz dünyası insanları şizofren yaptı. Belki bu pasif bir haldir; ama insanların içinde fırtınalar kopuyor. Çare mi? Çare illa Hazreti Abdullah gibi maddi olarak âmâ olmayı gerektirmiyor tabi. Lakin onun haline bürünmek gerekiyor. Dünyanın büyüsüne, ışıltısına gözü kapatıp ona göre hayalleri beslemek, büyütmek gerekiyor. Yoksa bu ışıltılı dünyanın zararlı ışınları; hayalleri, umutları solduruyor, zihni bölüyor. Duyguları karmaşık hale getiriyor.
Nükleer tıbbın uygulandığı yerlerde “Dikkat radyasyon tehlikesi” levhaları var; fakat dışarıda bu levhalar da yok ve herkes dünyanın yalancı ışıltısının yaydığı radyasyona maruz kalıyor.
Biraz görmezden gelmek, gözü kapatmak, kendi içinde ruhi dinginlik kazanmak umulur ki insanları şizofren hallerden koruyacaktır.
Bizden söylemesi…