Küresel koronavirüs salgınıyla karşı karşıyayız. Öyle bir salgın ki bütün Dünya’yı etkisi altına alarak; kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir, müslim-gayrimüslim hiç kimseyi ayırt etmiyor.
Dünya’nın her tarafında gündemin birinci maddesi olan ve her geçen gün daha da yayılan bu salgına karşı Dünya Sağlık Örgütü ve bütün ülkelerin Sağlık Bakanlıkları adeta seferber olmuşlar.
Buna rağmen henüz somut bir tedavi veya aşı bulunmuş değildir. Velev ki bulunsa dahi uzmanların açıklamalarına göre seri üretim ve piyasaya sürülmesi 10 ay ile bir buçuk yıl arası sürecekmiş.
O halde yapılması gereken şudur; sosyal sorumluluk bilinciyle resmi makamların yaptığı açıklamaları dikkate alarak gerekli tedbirleri almalıyız.
Türkiye dahil 170’ten fazla ülkeye yayılan koronavirüs salgını konusunda 2 ülke dikkat çekiyor. Çin ve İtalya.
Bilindiği gibi virüsün çıkış yeri Çin’in Wuhan kentidir. Dolayısıyla virüsün yayılarak salgına dönüştüğü ilk ülke de Çin oldu. Ancak dün itibariyle İtalya’da koronadan ölenlerin sayısı Çin’i geçti.
İtalya’da bir günde 500’e yakın ölüm vakası olurken aynı gün Çin’de hem tespit edilen vaka olmadı hem de koronadan dolayı ölüm olayı yaşanmadı.
Uzmanların açıklamalarına göre bu durumun en önemli sebebi, Çin hükümetinin süreci iyi yönetmesi ve Çin halkının da yetkililerin açıklamalarını dikkate alarak zaruri haller dışında dışarı çıkmamalarıdır.
Dolayısıyla koronadan korunmanın en etkili yöntemi, “Toplumsal izolasyon” yöntemidir.
Evet, aynı sorunla biz de karşı karşıyayız. Ya yetkililerin uyarılarına dikkat ederek bir kaç hafta ailece evde kalacağız yani “Toplumsal İzolasyon” ile dişimizi sıkacağız ya da Allah korusun İtalya gibi toplumsal bir facia ile karşı karşıya kalacağız.
Seattle Hastalık Modelleme Enstitüsü verilerine göre; Toplumsal izolasyon kuralına yüzde 75 uyulduğu takdirde, 1 milyon kişi içinde vaka sayısı sadece 200 ve ölüm sayısı ise 4’tür. Ancak bu kurala uymama oranı artıkça vaka ve ölüm sayısı katlanarak büyüyor. Örneğin toplumsal izolasyon kuralına uyulmadığı takdirde 1 milyon kişi içinde vaka sayısı 25 bin ve ölüm sayısı ise 500’e çıkıyor.
Toplum olarak hepimiz potansiyel taşıyıcıyız. Bunun bilincinde olarak alacağımız en önemli tedbir başkaları ile teması minimuma indirgeyerek evlerimizde kalmaktır.
Bu günlerde hepimizin toplumsal sorumluluk bilincinin tavan yapması gerekir. Şöyle düşünmeliyiz, “Virüsü ben taşıyorum ve kimseye bulaştırmamak adına dikkat etmeliyim” veya “Temasa geçeceğim herkeste virüs var ona göre davranmalıyım.” Bu çerçevede bireysel ve ailevi önlemler almalıyız. Aynı zamanda bu önlemlerin birer kul hakkına riayet olduğunu da unutmamalıyız.
O halde yapılması gereken şudur;
-Yetkili mercilerin uyarılarını dikkate almalıyız.
-Yaşlılarımızın uyku ve beslenmelerine dikkat etmeli ve morallerini yüksek tutmalıyız.
-Zaruri durumlar dışında dışarı çıkmamalı ve toplumsal izolasyona riayet etmeliyiz.
-Bu süreci fırsata dönüştürerek aile içi iletişimi geliştirmeli ve ailece bir program çerçevesinde zamanımızı değerlendirmeliyiz.
-Son olarak kulluk bilincimizin bir ifadesi olan duaya sarılmalıyız.