Küresel sorunlara yol açan tüm etkenler, sebep-sonuç ilişkileri bakımından birbirine zıt farklı yaklaşımlara yol açtığı gibi, aynı zamanda beraberinde farklı komplo teorilerini de getirmektedir.
Her halde bunun tek istisnası korona virüs olacak gibi. Youtube kanallarına düşen tek tük ve de cılız sesleri istisna saymak kaydıyla.
Virüs tehdidinin Çin sınırlarını aşmasıyla beraber neredeyse tüm ülkeler ve kıtalar için çeşitli modelleme örnekleri üzerinden olası tablolar ortaya çıkarıldı. Bu tabloların en önemli ortak özelliği ise hepsinin “Ürkütücü” yanlarının olmasıydı.
Dünya; gelişmişlik bakımından başlıca üç kategoriye ayrılır. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkeler…
Ürkütücü boyutlarıyla modellemeler yapılırken özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından vahim beklentiler söz konusuydu. Siyasal istikrar, daha iyi ekonomik göstergeler ve sorunların üstesinden az çok gelebilecek sağlık sistemleriyle salgına karşı daha iyi bir mücadele yürütecek ülkeleri bir tarafa bırakırsak, istikrarsızlığın, açlık ve yoksulluğun pençesinde kıvranan gelişmemiş ülkelerin karşı karşıya kalacağı “Büyük felaket”, açıkçası hayalleri bile zorlamaktaydı.
Salgının küresel pandemi boyutuna varması üzerinden epey bir süre geçti. Alınan sıkı tedbirler gevşetilirken, “Kontrollü normal hayata” geçiş sürecine varmış bulunmaktayız. Gelişmiş ülkeleri, öngörüler doğrultusunda şiddetli bir şekilde vuran virüsün, dünyadaki dezavantajlı bölgelerde beklenilen daha fazla ürkütücü sonuçlara yol açmamış olması, kanaatimce dikkate değer bir sorgulama konusu olarak önümüzde durmaktadır.
Öncelikle birkaç soru;
Virüs’ün merkezi Çin, virüsü Wuhan ile sınırlı tutmayı başarırken, dünyanın dört bir tarafına yayılan virüs, nasıl oldu da Çin’in diğer bölgelerine sıçramadı?
New York’u kasıp kavuran virüs, nasıl oldu da Hindistan’ı, Pakistan’ı ve Çin’e mücavir perişan durumdaki ülkeleri, toplumları teğet geçebildi?
İran’ı esir alan virüs, ne oldu da yanı başındaki Irak’ta beklenen etkiyi gösteremedi?
Türkiye’de hayatı dumura uğratan virüs, nasıl oldu da yanı başındaki Suriye’de veya sınır boylarındaki milyonluk mülteci kamplarında ciddi bir etki gösteremedi?
İtalya’nın iflahı kesilirken, virüs karşı kıyıda bulunan ve iç çatışmaların pençesinde kıvranan Libya’da nasıl oldu da doğru dürüst bir etki gösteremedi?
En gelişmiş kıta olarak Avrupa kepenk kapatırken, perişan haldeki Afrika kıtası nasıl oldu da kayda değer görülmeyen istatistiki verilerle şimdilik kaydıyla yakayı sıyırdı?
Oysa salgının ilk günlerinde yapılan modellemelerle özellikle Afrika için sergilenen beklenti tabloları o kadar karamsardı ki!.. BM ve DSÖ öngörülerine göre Afrika resmen ölüm tarlası haline gelecekti.
Mesela BM Afrika Ekonomik Komisyonu’na (UNECA) göre korona virüs nedeniyle Afrika’da 300 bin ile 3.3 milyon kişinin ölebileceği söylendi. Virüse yakalanacak kişi sayısı ise 1.2 milyar olarak açıklandı. Komisyona göre gereken tedbirler alınırsa şayet, enfeksiyona yakalanacak kişi sayısı 122 milyona düşürülebilecekti. Bununla birlikte alınacak tedbirlere gerektiği gibi riayet etmek şartıyla farklı sayı tahminleri de vardı.
Geçen zaman zarfında ise daha ziyade Avrupa ve Amerika gibi güçlü devletlerde yaşanan vahim tablolar haber bültenlerinde ön plana çıkarken, büyük felaket senaryolarıyla anılan dezavantajlı bölge ve ülkelerle ilgili doğru dürüst haberlere rastlamak neredeyse imkansız hale geldi.
Google taramasında Afrika geneli ile ilgili rastladığım en taze haber, 9 Mayıs tarihini taşımaktaydı. Afrika Hastalık Kontrol Merkezi’ne dayandırılan haberdeki veriler özetle şöyleydi: Salgına yakalananların sayısı 57 bin 746, ölüm sayısı 2 bin 151, iyileşen sayısı ise 19 bin 351.
Ortaya çıkan genel sonuçlara göre siyasetleriyle, ekonomileriyle, ticaret ve sermayeleriyle, dijitalleşme alanındaki devasa yatırımlarıyla, askeri ve teknolojik üstünlükleriyle dünyaya yön verip ahkam kesen ülkeler virüsle hemhal olmanın sancılarıyla kıvranırken, gelişmemiş, dezavantajlı durumdaki bölge ve ülkeler vahim denecek bir durumla karşılaşmadı. Belki de virüs kıyak geçti!
Virüsün varlığını ve gereğinden fazla abartıldığını düşündüğüm etkilerini elbette inkar edemem. Ancak yayılım seyrine bakıldığında ilginç, bir o kadar da şaşırtıcı bir rota izlemesi hayli düşündürücü.
Yoksa virüsü nimetten sayıp geleceğe dair sırtına devasa yükler bindiren büyük “Mühendislere” mi danışmak gerek?!
“Dünya asla eskisi gibi olmayacak” şeklinde herkesin ortaklaştığı bir replik söz konusu. Sonrasını hesaplayarak, hesap kitap işini yaparak iflasın eşiğindeki mevcut küresel sistemi restore edip insanlığa yeni bir “Deli gömleği” giydirme planları yapan küresel baronlar bu işe ne diyorlar acaba?