Köşeden köşeye

Hüseyin KAYA

Aslı Aydıntaşbaş (Cumhuriyet):

“Dün konuştuğum bir Kürt yetkili, laf arasında “Erteleme ihtimali her zamankinden daha fazla...” cümlesini sarf ediverdi. Bakalım.

Ben yine de eninde sonunda Irak Kürt bölgesinin bağımsız olacağını ve uzun vadede Ankara'yla sıcak ilişkileri olan bir Kürdistan bölgesinin Irak'tan daha iyi bir komşu olacağını düşünüyorum. Bu Türkiye için bir travma değil kendi bölgesel erişim hattını genişletmek için bir fırsattır. Bu konudaki görüşlerim değişmedi. (…)

Gelelim bize. Ben her şeye rağmen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın dönmesiyle 22 Eylül'de Ankara'da yapılacak MGK'den çok sert bir sonuç çıkacağı hissinde değilim. Bilgi değil hissiyat. Başkonsolosu geri çekmek, birkaç ay vize vermemek, belki bir süre sınır ve petrol ticaretini kısıtlamak... Onun dışında rasyonel bir askeri seçenek yok masada. Olmamalı da.

Barzani ve Irak Kürdistan bölgesi, Ankara'nın kendi bölgesindeki yegâne müttefiki. Trollere bırakılmayacak kadar değerli. Ve bu durum, referandum olsa da olmasa da değişmeyecek...”

Kurulacak bağımsız bir Kürdistan'ın Türkiye ile iyi komşuluk ilişkilerine sahip olacağı konusunda Aslı Aydıntaşbaş biraz fazla iyimser gibi görünüyor. Değişen bölge dengelerinin, Ak parti hükümetine yönelik milliyetçi baskının nasıl sonuçlar vereceğini kestirmek güç.

Sanıyorum bazıları çok fazla “ulus devlet çıkarları” dalgasına kapılmış ve ona göre davranıyor.

2019 seçimleri öncesi yapılacak hamle ile MHP ile beraber CHP'nin Kemalistlerinin ve Perinçek'in ulusalcılarının desteğini alacağını düşünenler büyük hayal kırıklığı yaşayabilir.

Erdal Şimşek (Milat):

“Türkiye, daha geçtiğimiz günlere kadar, bizzat Sayın Erdoğan'ın ağzından Irak Kürtlerinin bağımsızlık meselesinin Irak'ın içişleriyle alakalı bir mesele olduğunu söyledi. Peki, ne oldu da Türkiye bugün hamisi olması gereken dar gün dostu/kardeşi Irak Kürt yönetimine karşı meydan okur hale geldi? Irak'ta Barzani'nin yenilmesi kimin işine gelecek? Irak Merkezi Hükümeti, İran'ın bir eyaleti gibi mi değil mi?

Irak hükumeti, 10 yılı aşkın yapılan anlaşmaya göre Peşmergelerin maaş ve ihtiyaçlarının merkezi hükümet bütçesinden karşılayacaktı. Ancak bu taahhüdü yerine getirmedi, Peşmerge'nin Bağdat hükumetinin askeri olmasını engelledi.

Petrol gelirleri ve genel bütçeden Kürtlere verilmesi gereken payı da vermedi. Bugün eğer Barzani “bağımsızlık”a kadar geldiyse bunun en büyük müsebbibi Bağdat hükümetidir. Yasal güç olan Peşmerge'ye sırtını dönerken, tamamı terörist, katil ve kriminal şahıslardan oluşan Haşdi Şabi teröristlerini bir günde legal ordu kabul etti ve maaşa bağladı.”

“Akıl tutulması” dalgasına kapılmayı reddedip manzarayı görmek isteyen birinin sözleri…

Kürdistan referandumu değerlendirildiğinde Suriye iç savaşı, PKK'nin Amerika ile dansı, İran ve Rusya'nın Amerika karşısında alan kapma mücadelesi, Esed rejiminin PKK'ye ve dolayısıyla Amerika'ya göz kırpması de beraber düşünülmelidir.

Salih Tuna (Sabah):

“Denilecek ki: "Sıra Kürdistan'ın kurulmasına gelince mi aklınıza geliyor kavmiyetçilik?" "Hem ne alakası var referandumla? Zaten fiili Kürdistan var orda." "Nedir yani, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı yok mu?" "Herkes devlet kurunca oluyor, sıra Kürtlere gelince mi olmuyor?" Böyle daha birçok şey söylenebilir.

israil'in bağımsız Kürdistan'a verdiği destek için de "Türkiye israil ile ilişki kuruyorsa Erbil neden kurmasın" denilebilir.

Deniliyor da.

Lakin...

Lawrence de yıllar öncesinden aynı şeyleri fısıldamıştı Arap aşiretlerin kulağına.

"Neden sadakat gösteriyorsunuz Osmanlılara" demişti, "Onlar Almanlarla birlikte hareket ediyor, siz neden İngilizlerle birlikte hareket etmeyesiniz..." Sonuç ne oldu, biliyorsunuz!..”

Salih Tuna, bizi eleştirirken elimize gerekli tüm argümanları da vermiş, sağ olsun.

Sorularımızı olduğu gibi almış yazısına.

"Sıra Kürdistan'ın kurulmasına gelince mi aklınıza geliyor kavmiyetçilik?"

"Hem ne alakası var referandumla? Zaten fiili Kürdistan var orda."

 "Nedir yani, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı yok mu?"

"Herkes devlet kurunca oluyor, sıra Kürtlere gelince mi olmuyor?"

Aynen böyle!

Ama verdiği cevap bir facia!

Lawrence'yi ve fısıldadıklarını söyledikten sonra şu dehşet verici soruyu sormuş: “Sonuç ne oldu, biliyorsunuz.”

Evet, sonuçta çok sayıda Arap devleti kuruldu.

Şimdi de kimi Lawrence'ler bir şeyler fısıldıyorsa ve sonuçta devlet(ler) kurulacaksa Barzani açısından bir sorun yok!

“Asıl sorun ulus-devlet bataklığına girip kardeşliği unutmak ve Lawrence'lere alan açmak” diyeceğim; ama dinleyen kim?

Çözüm belli!

Milliyetçiliği bir tarafa bırakıp kardeşlik iklimine girmek ve ardından bütünleşmenin adımlarını atmak…

Engin Ardıç (Sabah):

“Kemal Bey "dört yılda terörü nasıl bitireceğini" açıkladı. Merak ediyorduk, aydınlandık.

Bir program yapmış... Gerçi bu programın nesi dört yıl sürecek anlayamadık ama dört yıl diyorsa dört yıl çeker. Beş deseydi beş çekecekti.

Kemal bey terörü "ulusal mutabakatla" bitirecekmiş.

Ulusal mutabakatı nasıl sağlayacakmış peki?

"TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerin önereceği isimlerin katılımıyla kurulacak bir 'Toplumsal Mutabakat Komisyonu' ve parlamento dışında faaliyet gösterecek bir 'Akil İnsanlar Grubu' ekseninde"...

Parlamentoda grubu bulunmayanlar hiç boşuna zahmet edip de gelmesinler. Onlar "ulusaldan" sayılmıyorlar. O arada Meral Hanım meclise girer de grup kurarsa, eh, onu da alacak, kuramazsa almayacak.

Altı ay içinde terör mutabakatla çözülecekmiş.

Hani dört yıldı yahu? İskonto yapmış.

"Aslında dört yıl ama sana altı aya da olur, yapalım bir şey de maksat ayağın alışsın..." (…)

Peki "neyin" mutabakatına varacak bu insanlar?

PKK silah bırakacak... "Ettik bir halt, kusurumuza bakmayın" diyecek...

HDP, "PKK'ya sıcak bakmakla çok yanlış yapmışız çoook" diyecek.

AKP "bunlarla savaşmakla iyi etmemişiz" diyecek...

CHP ne diyecek? "Hadi gene iyisiniz, bakın siz çözemediniz ben çözdüm" diye böbürlenecek.

Başka? Başka daha ne olsun, terör bitti işte.”

Doğrusu bu alıntıya yorum yapmayı düşünmüyordum; ama bazı şeyleri hatırlayınca bir şeyler söyleyeyim dedim.

90'lı yıllarda hükümet ortağının CHP zihniyeti olduğunu ve cumhuriyet tarihinin en kirli döneminin o sıralarda yaşandığını hatırladım.

Bununla birlikte ortada bir gerçek var:

Kılıçdaroğlu, Ana muhalefet de olsa artık bir daha iktidarı göremeyeceğini anladığı için bunları söylüyor olabilir.

Normalde bu tür uçuk vaatler iktidar olma ihtimali olmayan partilerden gelir.

Asgari ücret 5 bin, her vatandaşa karşılıksız 50 bin gibi vaatler…

Bunu da o kategoriye alabilirsiniz.

Ertuğrul Özkök (Hürriyet):

YENİ Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş göreve başlarken şu kesin yargıyı dile getirmiş:

“İnsanlık sekülerizmin ve hiçbir değer tanımamanın kıskacında kıvranmaktadır...”

 “Sekülerlikle” “hiçbir değer tanımamanın” nasıl yan yana getirildiğini anlamadım ama çok iyi anladığım bir şey var.

Yeni başkan kendine bir dünya misyonu yüklemiş...

Ve bütün konuşmasında kendine yüklenen misyonu da tarif etmiş:

İnsanlığı sekülerizmin kıskacından kurtarmak...

Vay vay vay...

Karşıki dağları yaratmak olayı yani...

Cumhurbaşkanı'nın veya Başbakan'ın veya bağlı bulunduğu bakanın başkana şunu hatırlatması gerekmez mi:

“Biiir... Başkan sen şu yolundan çıkmış fani dünyayı hizaya sokma misyonundan önce bizim Diyanet'i bir derleyip toplasan...

Fetva parodisine dönen şu kuruma biraz ciddiyet versen...

İkiiii... Diyanet seküler bir yapının kurumudur, bunu da unutmasan....

Yani seni şeyhülislam değil, sadece Diyanet İşleri Başkanı olarak tayin ettik...

Bir de bunu öğrensen...”

Öncelikle şunu belirteyim. E. Özkök'ün “Diyanet'in seküler bir devletin kurumu olduğu” tespiti yerinde.

Yeni başkan boyundan büyük laflar etmiş.

Bir defa Türkiye, “laik” bir ülkedir ve uygulamada “Türk tipi bir laiklik” vardır.

Yani devletin dindarı ve dini alanı kontrol ettiği bir laiklik.

Örnek mi istiyorsunuz.

Buyurun size diyanetten bir örnek.

“Amerikalı Mücahid”in gazetesi Türkiye “Kutlu Doğum” programları üzerinden eski reis Mehmet Görmezi hedef aldığında, Mehmet Görmez ilahiyatçıları toplamış, istişare etmişti. Çıkan sonuca göre “Mevlid Kandili'nin Hicri takvime göre kutlanması ve Nisan ayında da “Peygamberi anlama” etkinliklerinin yapılması kararlaştırılmıştı.

Yeni başkan göreve gelir gelmez “devlet”in dediği doğrultuda karar aldı ve Mevlid Kandili döneminde etkinliklerin yapılması kararı verdi.

O yüzden büyük laflar etmeyin!

Elinizden geleni yapın; ama Özkök gibi “öküz altında buzağı” arayanlara fırsat vermeyin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.