Kralın çıplaklığını dile getirmeye cesaret edemeyen ahalinin içinden korkudan beri bir genç bozmuştu adeta büyüyü(!). Gencin bu cesareti ahalinin cesaretine maya olurken, kralın içinde bulunduğu hali görmesine vesile olmuştu.
Şimdilerde ise Kürdistan'ın dört bir yanında malum bir kral(!) ve çıplaklığı söz konusudur. Sözü uzatmayayım, Pkk'nin ve Pkk kadrolarının yer yer ilan ettikleri, tüm Kürdistan için de hayaliyle kıvrandıkları krallıktan bahsediyorum.
Krallık diyorum, hatta ağır kaçmayacaksa diktatörlüktür. Hatırlayın, krallar da güçle, askerlerle, ordularla, tahakkümle halkı kendilerine bende kılmıyorlar mıydı? Bu maharetleri(!) sergileme noktasında Pkk ne zaman pasif olmuş.
Pkk krallığı, krallıktan bir adım önde olduğundan, özür dilerim, eğer güvenilirliğime, objektifliğime, nesnelliğime gölge düşürmeyecekse; Pkk eşittir şiddet, “Pkk eşittir baskı” demek istiyorum. Bakmayın benim demek istememe, öyledir zaten. Bunu görmek için çok bilmek, okumak da lazım değil; sadece görmek ve cesaret etmek lazımdır. Nasıl ki kralın çıplaklığını görmek için bilgi ve belgeye ihtiyaç olmuyorduysa; aynen çağdaş, demokrat(!), barışçı(!) Pkk krallığının manzarasını görme için de bilgi ve belgeye ihtiyaç yoktur.
Evet, Pkk denilince tek parti, tek zihniyet, tek fikir, tek el uygulamalardan başka zihnimize gelen şiddet, sürgün, tehdit, haraç, korku, kan ve ölümdür.
Allah aşkına kaç akıllı Pkk krallığının(!) Kürdistanı köstebek yuvalarına çevirmesine “eyvallah, hak” diyebilir. Dağlardan kaçıp halkın arkasına sığınarak mücadele mi olur! Dağa kaldıramadıkları halkın hayatının ortasına dağdaki bombayı, korkuyu, rezaleti, perişanlığı ve ölümü bıraktılar.
Pkk'nin bu çukurları halka acı, çile, göç, ölümden başka ne verdi. Bu çıplaklığı dile getirecek bir yiğit aranıyor. Halkın cesaretini bağlayan bağları çözecek bir haykırış duyulmak isteniyor. Belki de o zaman hayatı çadırından, barikatından, köstebek yuvasından ibaret bilen Pkk'nin bu halini görmesini bundan vazgeçmesini sağlar.
Akiller nerde, cesaretleri mi yoksa akılları mı bağlandı? Vicdan ehli nerde, vicdan ve insaf sürüldü mü yoksa onlar da Pkk'nin veya devletin kör bir kurşununa mı gittiler?
Doksanlı yılların devlet politikası milleti köylerinden etti, 2010'lı yılların Pkk politikası da bu sefer milleti şehirlerden de etti. Perişan, çaresiz, malsız, mülksüz ve ölümün arkadaşlığıyla yollara düşürdü.
Kürtlerin bu perişanlığına sebep nedir? İlmin ve âlimlerin, iffetin ve aşkın şehri Cizre'nin düştüğü bu hal nedir? Suçu neydi ki cezası bu oldu? Harabe bir şehir olmayı hak etmiyordu. Silopi, Nusaybin ve Dargeçit...
Kürtler kimden kaçıyor, devletten kaçıyorlarsa neden Pkk krallığının kantonlarından olan Kobanê, Serêkaniyê gibi yerlere gitmiyorlar da devletin daha güçlü olduğu batıya göç ediyorlar. Sahi, Kobanê'den kaçanlar, Kobanê'ye neden dönmüyorlar? Dönerlerse onları ölüm mü hayat mı bekliyor olacak? Neyse.
Kendi evine arabasıyla gidemeyen, kendi hastasını el arabasıyla taşımak zorunda kalan Kürtlerin acısı, hatta bazen balkonda vurulan bebeğini köstebek yuvalarından ta ötedeki ambulansa yetiştirmek derdiyle ölüme koşan dedenin ve yaralı bebeğinin tekrar vurulup ölüme yol almaları sizi kahretmiyor mu?
Birileri “Öz yönetim, özerklik; mallarımızın talan olması, evlerimizin duvarlarının delinerek veya ne oldukları belirsiz kişilerle evlerimizi paylaşmak suretiyle mahremiyetlerimizin ayaklar altına alınması, her an kör bir kurşuna hedef olmanın korkusu ve evlatlarımızın zorla bizden alınıp çukurlara götürülmesiyse üstü kalsın. Adı, şanı ne olursa olsun; böyle yönetim olmaz olsun” dediği an, bunun anlamı “Pkk çıplak” demektir.
O zaman, “Pkk çıplak, Pkk çıplak” naralarının önüne kimse geçemeyecektir.
Rabbim korkularının zincirinden kurtulanlardan, akıl ve hikmetle hareket edenlerden, yanlış kimden gelirse gelsin yanlışa yanlış, doğru kimden gelirse gelsin doğruya doğru diyenlerden eylesin. Rabbim zalimlere fırsat vermesin, ittifaklarını dağıtsın ve mazlum halklara kendi katından bir yardımcı, bilinç, cesaret, hikmet, diriliş, direniş ve zafer nasip etsin. Vesselam.