25 Nisan Cumartesi günü Diyarbakır'da İHH'nın düzenlediği “Ortadoğu'da Kürtler ve Barış” konulu bir sempozyuma katıldım.
Sempozyumda meseleye çok farklı zaviyelerden bakılmakla birlikte dindarların hesaba katılmadığı barış görüşmelerinde kalıcı bir çözümün olmayacağı netliğe kavuşmuş oldu.
Esas olarak üzerinde durmak istediğim husus ise çok daha farklı.
Bir gün PKK'yi savunmak zorunda kalacağım aklımın ucundan bile geçmezdi ama oluyormuş demek ki...
PKK ve lideri Öcalan her fırsatta ve her platformda Kürd milliyetçisi olmadığını, bunu ilkel bir milliyetçilik olarak gördüğünü ifade eder.
Ayrıca “Kürd olduğum için değil, sosyalist olduğum için PKK'yi kurdum” der.
DTK-HDP sözcüleri ve yetkililerinin de birçok beyanlarında “Kürdistan fikrini çöpe attık” içerikli beyanlar da gırla gidiyor.
Bütün bunlara rağmen PKK veya politik uzantısı partiyi “Kürt Hareketi” olarak görmek veya Kürd milliyetçisi gibi göstermek, sanırım bu yapıya yönelik ciddi bir haksızlık olacaktır.
Meseleyi yaşanmış şu olay üzerinden örneklendirmek istiyorum.
Adıyaman'ın Kahta ilçesinde emektar bir köşkar yani ayakkabıcı amcamız var.
Tanımayan yok gibidir.
Allah hayırlı uzun ömür versin inşaallah.
Geçmiş zamanların birinde dükkanına yabancı olduğu her halinden belli bir memur gelir.
Eşine ayakkabı alacak.
Amcamız, raftan bir bayan ayakkabısı indirerek “İşte bu, eşinin ayağına tam oturacak bir ayakkabıdır” der.
Memur vatandaş ise “Bu olmaz amca!” diye karşılık verir.
Bunun üzerine amcamız hiddetlenir ve “Ne demek olmaz, bu işi benden daha iyi mi biliyorsun?” diye çıkışır.
Durumu anlamlandırmaya çalışan memur “Ne diyorsun amca, o benim eşim ve 20 yıldır evliyiz. Asıl sen onu benden daha mı iyi tanıyorsun?” diyerek tepki gösterir.
Meselenin tam olarak böyle olduğunu çok rahat söyleyebilirim.
Elbette kıssadan hisse...
PKK yöneticileri, HDP yetkilileri ve sözcüleri ısrarla Kürd milliyetçisi olmadıklarını, Kürdistan devletini kurmak gibi bir fikirleri olmadığını söylüyorlar.
Güney Kürdistan yönetiminin bağımsızlık ilan edecek olmasına en sert tepkiyi bu yapının gösterdiği hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.
Suriye Kürdistanı'nda Esad ile girilen ittifak kapsamında oluşturulan kantonların bir tanesinin dahi isminde Kürd ya da Kürdistan kelimesi geçmediği de biliniyor.
PYD-YPG'nin kendisi de dahil bileşenleri olan hiçbir kuruluşun isminde de tek bir Kürd kelimesi geçmiyor.
Bütün bunlara rağmen hala kraldan çok kralcı davranarak bu gelenekten gelen hareketleri Kürd milliyetçisi veya Kürd hareketi olarak adlandırmak, bu yapıya ciddi haksızlık olacaktır.
Diyarbakır'daki sempozyumda bu memleketin yakın tarihini iyi bilen hem Türk hem de Kürd entellektüeller vardı.
Onların dikkatlerine sunmak üzere şu tespitle mevzuyu noktaladım:
“Kemalizm ne kadar bir Türk hareketi ise Apoizm de o kadar bir Kürd hareketidir.”
Belki başka bir yazının konusu ama Gülen grubunun temsilcilerinden Dumanlı ile HDP Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Kışanak arasında yapılan görüşmeye dair şu tespitimi paylaşarak bitirmek istiyorum:
Bu memleket Demirel ile Ecevit'in düşman değil, dost olduğunu anlamak için kırk yıl beklemek zorunda kaldı.
Her ikisinin de ortak özelliği; Tevhidi düşüncedeki İslami yapılara karşı olan amansız düşmanlıkları idi.
Muvahhid Müslümanlara karşı polis-yargı kumpaslarıyla hayat hakkı tanımamaya çalışan bir grupla, yine aynı camia mensuplarını yok etmek isteyen silahlı bir örgütün politik temsilcilerinin buluşması...
Umarım bu sefer kırk yıl beklemek zorunda kalmayız.