Geçen gün bir dostumu ziyaret etmeye gitmiştim, binaya girdiğimde elektrikler kesilmişti. Telefonuma baktığımda telefonun şarjı da bitmişti. Her taraf kapkaranlık göz gözü görmüyordu hafif bir ışık vardı, ışıktan faydalanarak bina içerisindeki şişlere tutunarak eve ancak ulaşabildim.
O an şöyle düşündüm: Demek insan ne kadar görme özelliğine sahip olsa da en ufak bir durumda bu özelliğini kaybedebiliyor. İşlevsel olan bir duyu işlevini kaybedebiliyor. Demek ki sadece görme duyusu yetmiyor, İmam Gazali'nin dediği gibi kalp gözümüzün de açık olması lazım.
Doğuda İmam Gazali buna sezgi, kalp gözü. Batı'da Bergson, Yunan'da Platinus bu anlayışı farklı kavramlarla dile getirmişlerdir. Bu bakış açısına “Mistik” denildiği gibi his de denilebilir. Bazı hadis kitapları bunu feraset olarak yorumlamıştır. Bu özelliğe sahip olmak ise Allah'ın insanın kalbine attığı bir ışık sayesinde olabileceğini söyleyenler de var.
Yaradan Allah, bu konuda “İman sahiplerinin velisidir.” onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların dostları tağuttur ve kendilerini nurdan karanlıklara çıkarır. Bunlar cehennemin dostlarıdır. Orada sürekli kalacaklardır.
Bu verilerden yola çıkarak şöyle diyebiliriz: Her türlü hayat ve yaşam için ışık lazım, ışık olmadan hiçbir canlının yaşaması mümkün değildir. Konuyu sosyal hayat anlamında düşündüğümüzde ise bu ışığın kalpte kalplerde olması şart. Olmadığı takdirde vicdan adalet olmadığı gibi toplumsal çözülmeler, toplumsal travmalar yaşanır.
Bu travmalar dünyanın her yerinde görüldüğü gibi memleketimizde de görüldüğüne şahit oluyoruz. Özellikle Kürt orjinli vatandaşların çoğu yerde baskılara hakaretlere maruz kalmasını söylemek yanlış bir izah olmaz. Bu sıkıntıları sadece dışarıya bağlamak da yanlıştır. Çoğu zaman aynı ailenin çocukları olan Kürtler, birbirini ezmekte birbirine saygı duymamakta.
Bakıyoruz bir ailedeki dört kardeş her biri ayrı dünyanın insanları birbiriyle konuşmamakta bir karış toprak yüzünden iki domates, iki salatalık, bir su sırası yüzünden yıllarca kavga etmekte, küsmekte, birbirini öldürmekte... Bu insanlar her türlü farklı fikirlere, ideolojilere, saygı duyarken kendi kardeşine, kardeşlerine bu saygıyı göstermemesi mantık kurallarını alt üst etmiyor mu?
Bu kadar ezilen bir toplumun bireyleri neden birbirine saygı duymaz? Bu insanların kalplerini birbirine ısındıracak vicdanlı, adaletli öncü insanlara ihtiyaç olduğu gibi bireylerin de bu insanları dikkate alma vakti gelmedi mi?
Yanlış anlaşılmasın bu ülkede sadece Kürtler ezilmemiş, ezilmiyor; farklı düşüncelere sahip insanlar ezildiği gibi Türkler de ezilmiştir, eziliyor. Niyetimiz şudur: Bizleri birbirimize bağlayan, ısındıran kalplerimizdir. Kalplerimizin ısınması için de ışık lazım, feraset lazım bu da ancak Yaradan'ın emir ve buyruklarına inanmakla, inandığını pratiğe geçirmekle gerçekleşebilir.
Bu tarz sorunları ortadan kaldırma biçimini Allah şöyle izah eder: “Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz onun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye Allah, size ayetlerini işte böyle açıklar.”
Selam ve dua ile...