Arap dünyasında BAE ve Suudi tarafından dile getirilen “Ilımlı İslam” fikrinin süreç içerisinde aslında İslam ile herhangi bir bağının olmadığı onun yerine milliyetçiliğin makyajlanmış hali olduğu yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Tüm Arap dünyası Amerika’nın da desteğiyle bu yeni konsepte davet edildi.
Toplum “eski yanlış uygulamalar” konusunda bilgilendirildi, toplumsal hafıza yeniden düzenlendi.
BAE dışarıda, Suudi ise hem içeride hem de dışarıda kirli usullere, tasfiye ve suikastlara başvurdu.
Para ile konuşan ve stratejiler belirleyen medya “reel politik”e uymayı tek seçenek olarak sundu.
“İslam” yerine “Arap”, “coğrafyamız” yerine “müttefiklerimiz” kelimeleri tercih edilir oldu.
“İslam ordusu” uygulaması unutuldu, “Arap Nato’su” üzerinde çalışıldı.
Bazı şeyler o kadar sık dile getirildi ki, Arap kamuoyu bunlardan başka yaşanan bir şeylerin olmadığına inandırıldı.
Bir örnek üzerinden konuyu izah etmeye çalışalım.
Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı Abdulmunim Said, “Şarkul Avsat”ta yazdığı yazıda şu dikkat çekici ifadeleri kullandı:
“Filistin ve Arap siyaseti, Amerikan hareketi ile bölgeye gelecek olan gelişmeleri görmezden gelemez. Bu girişimi reddederek ve boykot ederek boşa çıkarmak kesinlikle mümkündür, ancak bu da mevcut durumun devamı, hatta daha da kötüye gitmesi anlamına gelecektir. Bu durum, sadece İsrail ve Amerikan sağının konumunu güçlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda Arap ulus devletini ve Arap milliyetçiliğini yıkmak için Filistin meselesini kullanan HAMAS gibi radikal unsurların da güçlenmesine yol açacaktır.”
Mısırlı gazetecinin söz ettiği şey “Yüzyılın ihaneti” anlaşmasıdır.
Öyle sinsi bir çarpıtma yapıyor ki, dikkat etmeyenler gözden kaçırabilir.
Filistin’i israil’e altın tepside sunma anlaşması için “Bunu reddetmek İsrail ve Amerikan sağını güçlendirir” diyor.
İyi de anlaşmayı dayatanlar zaten israil ve Amerikan sağı değil mi?
Netanyahu ve Trump’ın güçlenmesi hangi Arap liderini rahatsız eder ki?
Bir de şöyle bir problemli bakış var.
Normal şartlarda bir taraftaki aşırılık ve milliyetçilikler diğer tarafta da aşırılık ve milliyetçiliklerin güçlenmesine neden olur. Öyleyse Amerikan ve israil milliyetçiliği nasıl olur da Arap milliyetçiliğinin zayıflamasına neden olabilir?
Burada ciddi bir anlam kayması var.
Amerikan ve israil milliyetçiliği, Amerika ve israil’in çıkarlarını esas alarak bir ihanet anlaşması dayatırken, Arap milliyetçiliği nasıl oluyor da bu anlaşmanın Arapların çıkarına olduğunu iddia edebilir?
Bir defa şu unutulmamalıdır.
Kudüs davası ümmetin davasıdır ve bu davanın “Arap mahallesine” sıkıştırılması küresel emperyalist projenin en önemli hedeflerindendir.
İşin aslı ortada bir Arap milliyetçiliği de yok!
Nasırcı Arap nasyonalizminin Mısır’daki son temsilcilerinden olan Gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel, darbeci katil Sisi için “Ülkeyi sahil-i selamete çıkarabilecek tek kişi” diyebiliyordu.
Bu arada Sisi’nin Netanyahu’nun en iyi dostu olduğu gerçeğini unutmayalım.
Konumuza dönersek…
Mısırlı gazetecinin son cümlesinde söyledikleri asıl gayenin ne olduğunu ortaya koymaktadır.
Evet, Siyonist planlara teslim olmamak “Arap milliyetçiliğini yıkmak için Filistin meselesini kullanan HAMAS gibi radikal unsurların da güçlenmesine yol açacaktır.”
Arap milliyetçiliği maskesi takan Siyonist işbirlikçilerinin “İhanet anlaşmasını tanımıyoruz” diyen yürekli seslerden ödleri kopuyor.
Yüzlerine ayna tutanlardan ödleri kopuyor.
Kudüs davasını dünyanın farklı yerlerinde dile getiren Cemal Kaşıkçı’ya karşı bunca vahşileşmenin sebebine bir de bu açıdan bakmanızı öneririm.