Üzerinden yıllar geçmesine rağmen Kudüs’ün esaretinin devam etmesi İslam ümmetinin içini kanatıyor. Müslümanların güçlerini birleştirip Kudüs’e yönelmeleri gerekirken, İslam coğrafyasının her tarafından feryadu figanların yükselmesi, Irak’tan Afganistan’a, Suriye’den Miyanmar’a Müslümanların kanının akıtılması dikkatleri buralara yoğunlaştırırken, yeni yeni yerleri işgal eden Siyonist rejim Müslümanlara yönelik cinayetlerine devam ediyor.
Teessüf vericidir ki Müslümanların çoğu Kudüs’ü sadece Ramazanın son Cuması olan Dünya Kudüs Gününde hatırlarken, bazılarının zihninde nostaljik bir kavramdan öte bir karşılık bulamıyor. Oysa İslam ümmetinin yaşadığı zorlukları aşması ve görkemli günlerine dönmesi için Kudüs’ün özgürleşmesi gerekiyor. Kudüs’ü işgal eden ve her gün Müslüman kanı akıtan Siyonist rejim direnişten başka bir dilden anlamıyor.
Kudüs’ün esaretten kurtulmasıyla ilgili mücadelede bugüne kadar birçok yöntemden istifade edildi. Sosyalistlerin ve Arap milliyetçilerinin çabaları bir yere ulaştıramadı. Uzlaşmacı grupların Siyonist rejimle anlaşma masasına oturmaları Filistin’i satmaktan ve bu rejime meşruiyet kazandırmaktan başka netice vermedi. Yaşanan bunca olay ve edinen bunca tecrübe Kudüs’ün kurtulması için direnişten başka bir yolun kalmadığını ortaya çıkarttı.
Müslümanların tarih, kültür ve medeniyetlerinin canlı tanığı ve İslam medeniyetinin ürünü olan paha biçilmez eserleri bir vesika gibi bağrında taşıyan Kudüs’teki İslam medeniyetinin izleri bir bir yok ediliyor. Filistin’deki mescitlerin çoğu ahır, gazino veya depoya çevrilmiş ya da yıktırılmış durumda. Bazı önemli eserlerin doğrudan yıkımının vereceği tepkiden çekinildiğinden, buraların altının kazılıp küçük bir sarsıntıda yıkılmaya hazır hale getiriliyor. Son yıllarda Mescid-i Aksa’nın altında tüneller açılırken tevhid dininin sembolü olan bu büyük mekânın yok edilmesi için büyük çabalar harcanıyor. İslam medeniyetinin günümüze uzanan simgelerini yok etmekle Müslümanların İslami Kudüs algılarını değiştirmeye ve bu şehri İslam’dan arındırmaya çalışıyorlar. Zaten şiddet ve zulmün bulunduğu her yerde Siyonistlerin ayak izlerine rastlamak mümkündür.
Bütün bunlara rağmen Siyonistlerin en sıkıntılı günlerini yaşadıkları da gözlerden kaçmamaktadır. Hizbullah ve Hamas’tan yediği ağır darbelerden sonra yenilmezlik balonu patlayan Siyonistler ciddi bir güven bunalımı yaşamaya başladılar. Ortadoğu’daki faşist Arap rejimlerinin teslimiyetleri ve destekleri olmasaydı Siyonist rejimin temelleri çoktan sarsılmış olacaktı.
Kudüs, sadece bir bölge ya da bir halk için değil bütün Müslümanlar için önem taşımaktadır. Müslüman halkların özgürlüğe kavuşması, insanlığa hayat sunan bir medeniyet olarak varlıklarını ibraz etmeleri için Kudüs’ün özgürleşmesi gerekiyor.
İnsani özelliklerden yoksun Siyonistlerin Ortadoğu’daki varlığı bütün insanlık için utanç kaynağıdır. Siyasal, ekonomik ve kültürel alanda Siyonistlerin etkisi altında bulunan ve bir oyuncak gibi kullanılan halklar ancak Müslümanlar vasıtasıyla bu sıkıntılardan kurtulabilirler. Kazanmak için Müslümanların seferber olmaları, birlikte hareket etmeleri ve bazı hassas noktalara dikkat etmeleri gerekir.
Topraklarını işgal edip Müslümanları katleden cinayet şebekeleri yeterince tanımalıdır. Düşmanın tanınması mücadeleyi kolaylaştırır. Ramazanın son Cumasında yâd edilen Dünya Kudüs gününün en önemli özelliği Kudüs işgalcisi Siyonist rejimi tanımaya yönlendiren bir girişim olmasıdır. Ayrıca bu önemli gün takvime yerleştirilen kırmızı bir sancak gibi Müslümanları harekete geçirmeye ve mücadeleye davet etmektedir.
Başarıya ulaşmanın yollarından biri de mücadelenin şeklinin tayin edilmesidir. Propagandanın mücadelenin belkemiğini oluşturduğu günümüzde en güçlü propaganda araçları Siyonistlerin kontrolünde bulunurken, eli kanlı barbarlar masum ve insan dostu gösterilirken, toprakları ellerinden alınan, evleri başlarına yıkılan, kanları akıtılan ve gözlerinin önünde çocukları öldürülen Filistinliler ise barbar ve katil olarak nitelendirilmektedir.
Kudüs’ün kurtulması amacıyla bugüne kadar birçok yöntem denendi. Ancak soygun, gasp, işgal ve öldürmeyi meslek edinen işgalci rejimin zordan ve direnişten başka yoldan anlamadığı ortaya çıktı. İşgal altındaki Kudüs’ü güçlü direniş olmadan vermeye yanaşmıyorlar. Siyonist rejimle barış görüşmeleri birer oyun niteliğinde olup sahada ele geçirilemeyenlerin masa başlarında elde edilmesi amacı taşıyordu. Bugüne kadarki barış görüşmelerinde Siyonistler daha fazla şeyleri gasp etme ve işgallerini kökleştirmenin dışında bir yaklaşımı kabule yanaşmadılar.
Müslümanların, müstekbir güçlerin desteğiyle işgalini sürdüren Siyonist rejimle mücadele şekli üzerinde yoğunlaşmaları gerekir. Kudüs’ün kurtulması İslam ümmetinin vahdet ve dayanışmasıyla mümkündür. Bunun için en geçerli yol dünya Müslümanlarının ortak zeminde hareket etmeleri ve ortak bir İslam gücünün oluşturulmasıdır.
Bu doğrultuda gerekli adımların atılması durumunda Allah Teâla’nın vaadi gerçekleşecek. Hak muzaffer, batıl ise yok olacak. Allah’ın vaadi gereği yeryüzünün varisleri olan Mustazaflar aziz, müstekbirler ise zelil olacak.
Artık zulüm zirveye çıkmış, bıçak kemiğe dayanmıştır. Bundan sonra dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar Müslümanların aynı hedef doğrultusunda hareket etmeleri, Kudüs’ü kurtarmayı bir zaruret ve vücubiyet telakki edip sorumluluklarını icra etmeleri gerekir. Bundan böyle Müslümanların kanının akıtılması son bulmalı, Müslümanların feryadı yerine zalimlerin, müstekbirlerin ve Kudüs işgalcilerinin korku ve panik sesleri duyulmalıdır.