Kudüs; tüm semavi dinler için bir “irfan,” bu dinlerin tamamlanmış şekli olan İslam için ise özel bir “ilim-irfan ve cihad” mektebidir. İnsanlık âlemi, bin yıllardır işte bu mektebi okuyor. Rabbim nasip ederse oraları görüp idrak etmekteyiz.
Bu mektebin muallimleri insanlığın en şereflileri, en masumları ve en medenileri olan peygamberlerdir.
Bu mektebin öğretisi vahiy, öğretmenleri peygamberlerdir(sav). Pak ve emin elçiler. Firavunları, Nemrutları; kisraları, imparatorları uyarmışlardır. Uyarmışlar ki; ben-i âdem, hukuka riayet etsin.
İnsan; Sultan-ı Kâinat'ınyegâne halifesi seçildikten hemen sonra yanlışa düştü, isyan etti. Bu yüzden Darul Safa'dayken,Darul Cefa olan Dünya ile tanıştı, akabinde günaha alıştı, küçükleriyle yetinmeden kebairebulaştı. Kan döktü, kardeş katili oldu. O katilin varisleri, günümüze kadar “tarz, taktik ve araç” geliştirerek kendi neslinin imhasına çalıştı.
İnsan katledildi, yetmedi, şehirler içinde yaşayanlarla beraber katledildi. Hiroşima, Halepçe, Halep'i imha eden anlayışların rengi farklı olsa da zihniyet aynıydı.
Rabbimiz her kitabına muhatap olan âdeme, benzer sorular sordu; “Ey insan! Keremi bol Rabbine karşı seni aldatan/alıkoyan ne?”(infitar 6).
İnsanın haklı hiç bir mazereti yoktu ama “ne kadar da az şükrediyordu.” Asi ve katil zihniyet değişmiyor, arlanmıyor; kimlik/adres de hep aynıydı.
Dün Peygamberleri katlettiler, vahye iftira attılar; Meryem'in masumiyetine halel getirmeye çalıştılar. İnsanlığın başına bela oldular. Şeytan'ın hizbi oldular, mahir askerler olarak şeytani kışlalarda dâhiyane eğitimler gördüler. Rahmanî düzene karşı uyuma gireceklerine, Şeytanî paralel düzenler kurarak, ihanete giriştiler.
Kudüs mektebimiz; vahyinhakikat ilkelerine rağmen; şer cephesinin çetelerine karşı ağır bedeller verdi, veriyor. Davud ve Süleyman(a)'lar bu melun zihniyeti düzene soktu, nimetlerle tanıştırdı amaevcilleştiremedi.
Allah'ın verdiği nimetlerin hemen ertesinde, ya da nimetlerin içindeyken asilik başlattılar.Musa; “kudret helvası ve bıldırcın etini” bu faşist, terör güruhuna anlatamadı. Tur-i Sina'ya gidişi, “kendileriyle yemek yemeye tenezzül etmemeye” yordular. Asi olup “göçmeyiz… Rabbinle git sen savaş..” dediler.
Hz Yahya; Eyyub, Yunus (as)'lar bu paralel çetenin muzdaripi oldu. İsa(as), tüm masumiyetine rağmen çarmıha gerildi.
Kudüs, toleranslar, aflar, hoşgörülerle yoğrulmuş bir mektepti. Lanetli kavim; suçun her nevini işlemesine rağmen; Adl-i İlahî her defasında onları helak olmanın sınırından döndürüyor. Af yasaları çıkartarak, bu mücrimleri aftan yararlandırıyor; zalim putlaşmış ilahların belasından kurtarıyor; peygamberler gönderiyor; resuller, nebiler, salihler, sıddıklar, veli kullar; sayısız şehidlergönderiyor ama fitne pes etmiyor, şer teslim olmuyor.
Kudüs sadece bir mektep değil, bir destan, bir efsanedir. Bu mektebin dün olduğu gibi bu gün de mezunları olmuştur. Osmanlı sonrası çar-naçar masumiyetine bürünen Kudüs, Firavunlar dönemindeki her kötülükten daha büyük kötülüklerle tanışmıştır.
Bu gün sermayeyi, gücü, dünyadaki tüm etkin kurumları kontrol eden kan damlayan sermaye, bu kutsi mektebin başına çöreklenmiş. Orantısız imkânlarla süren acımasız bir mücadele işte bu vahyin topraklarında.
Ev sahibine karşı yavuz hırsız, taşlara karşı top, tank, uçaklar; küresel güçlere karşı mahpus bir Millet.
Öyle bir millet ki; koca İslam davasını omzuna almış; suskun bir buçuk milyarlık ümmetin vekilliğini ve sözcülüğünü yapıyor. Bilmem ki “bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?” kan-revan içinde yaralı kuşum kanat çırpıyor. Her gün ölüyor ama şehitçe öldüğü için yine diriliyor, tekrar diriliyor.
Kudüs çocuktur, Kudüs kadındır, yaşlıdır, engellidir, her azasında Peygamber katillerinin bir yarası var. Kudüs tel örgüdür, surdur, duvardır, arama noktalarıdır, tetikteki kanunsuz ellerdir; vizedir, verilmeyen ruhsattır, gözyaşıdır, cenazedir.
Kudüs; dramdır, acıdır, derttir, hastalıktır; izinsizliktir. Öz kardeşlerinin, koca koca devlet adamlarının, âlimlerin, cuma namazlarının, hac ve umrelerin duymadığı, duyamadığı yerdir orası.
Feryattır, diriliştir, direniştir, tükürüktür, tokattır, sıkılmış yumruktur, atom bombası etkisindeki taşlar, anne yürekli ağıtlar, cellâdına gülümseyen mahkûmmustazaflar ve lanettir terör devletine karşı. Gafletteki ümmete bir sitem, bir şamardır. Yazılmış ama okunmamış sandalyedeki felçli Ahmed Yasinlerin destanıdır.
“Nesrunminellah ve fethunkaribdir!” dua ile…