1917'deki Balfour Deklarasyonu'ndan sonra Kudüs Sorunu, ilk aşamada Arapsallaştırıldı;1950'lerden sonra Arapların ulusal sosyalistlerinin bir sorunu gibi sunuldu, Oslo Süreci'nin ardından el-Fetih'in israil'le uzlaşmayı seçip Kudüs mücadelesinden fiilî olarak çekilmesiyle Kudüs sorunu Gazze Şeridi-israil mücadelesine indirgenmeye çalışıldı.
Gazze, elbette büyük bir mücadele veriyor; Gazzelilerin yüreği büyük, cesareti övülmeyi hak ediyor. Ama Kudüs Sorunu, Gazze'nin tek başına yüklenemeyeceği kadar büyüktür. israil, sorunu Gazze'nin omuzlarına bırakarak Gazze'yi sorunun altında ezmek ya da Gazze'yi soruna sahiplenmekten kaçmaya sürükleyip böylece Kudüs'ü tamamen sahipsizleştirmek istiyor.
Şükür ki ümmet bunun farkında…
ABD'nin “delilik”le itham edilerek yürütülecek kirli ABD politikalarının sırtına yükleneceği Trump'ın Balfour Deklarasyonu'nun yüzüncü yıl dönümünde, 6 Aralık 2017'de Kudüs'ü israil'in başkenti olarak tanıdığını ilan etmesinden sonra İslam aleminde gerek yönetimler düzeyinde gerek sivil toplum düzeyinde birtakım faaliyetler icra edildi:
1. Bugüne kadar soruna genellikle duyarsız kalan Güney Asya ülkeleri de dâhil İslam aleminin önemli bir kesiminde büyük gösteriler yapıldı.
2. Türkiye'nin çağrısıyla 13 Aralık 2017'de İstanbul'da İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi yapıldı; zirvede Trump'ın kararı protesto edildi ve “Doğu” Kudüs, bütün İslam ülkelerince bağımsız Filistin'in başkenti olarak bir kez daha ilan edildi.
3. Türkiye'nin çağrısıyla Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplandı, BM Genel Kurulu'nda Türkiye ile Yemen tarafından hazırlanan ve Birleşmiş Milletler'e (BM) üye tüm devletlere "Kudüs'te diplomatik misyon kurmaktan kaçınma" çağrısı yapan karar tasarısı, BM Genel Kurulu'nda 128 oyla kabul edildi. ABD ve israil', BM Genel Kurulu'nda yalnızlaştırıldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nca, Mescid-i Aksa ve Kudüs'ün önemine dikkat çekmek amacıyla 29-30 Ocak'ta "Vahyin Kutsadığı Şehir: Kudüs" başlıklı uluslararası bir toplantı gerçekleştirildi. Aynı tarihlerde Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur'da Malezya Hükümeti ve Dünya Müslüman Alimler Birliği tarafından "Kudüs Ümmetin Kimliğidir" başlıklı alim ağırlıklı bir buluşma gerçekleştirildi. 4 Şubat'ta ise Diyarbakır'da İttihadu'l Ulema (Alimler ve Medreseler Birliği) tarafından “Kudüs ve Mesuliyetimiz” başlıklı bir panel yapıldı.
Geniş bir katılımın sağlandığı panelde bölge ulemasının bütün kesimlerinden katılım vardı. Gerek sunum hazırlayan gerek selamlama konuşması yapan alim ve akademisyenler, Kudüs'ün Müslümanlar için öneminin farkındaydılar.
Kudüs Sorunu, âlimler için gerçek bir dert, Kudüs'ün özgürleştirilmesi âlimler için bir davadır. Âlimlerin imkânlarının sınırlı oluşu ve İslam dünyasının geçirdiği sekülerleşme süreci âlimlerin etkili olacaklarına dair bir kuşkularının varlığından söz edilebilir. “Biz, söyleriz de kim dinler ki bizi?” kaygısına düşüyor olabilir âlimlerimiz.
Haksız da sayılmazlar. Ama bu ilk kaygı değildir. Müslümanlar, bunu daha önce yaşadılar ve ümmetin deneyimlerinden yararlanmak, günün sorunlarının çözümü için bir zorunluluktur.
Kudüs, Haçlı istilası altına girdiğinde,
A. Alimler, asker gibi giyinip ulema sarığı kuşanan Fakih İsa el-Hakkâri örneğinde olduğu gibi fiilen cihada katıldılar.
B. Alimler, Selâhaddîn'in tarih sahnesinde görünmesinden önce yazılan Sulemî'nin(ö. 500/1106) “Kitâbu'l-cihad” örneğinde olduğu gibi cihada teşvik eden risaleler yazdılar.
Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin vefatından sonra Müslümanların V. Haçlı Seferi ve diğer Haçlı Seferleri ile Moğol istilası karşısında gevşeklik göstermeleri tehlikesiyle Kasım b. Asâkir, Kitâbu'l-cihad, Takiyyüddin Ebû Muhammed el-Makdisî (ö. 600/1203) “Fadlu'l-cihâd”, Ahmed b. Abdilvâhid el-Makdisî el-Buhârî (ö. 632/1234) “Fedâilu'l-cihâd ve'l-mücâhidîn”, Behâuddîn Ebû'l-İzz ve Ebû'l-Mehâsin Yusuf İbn Şeddâd (ö. 632/1234) “Fedâilu'l-cihâd”, Diyâüddîn Ebû Abdillah Muhammed el-Makdisî (ö. 640/1242) “Fedâilu'l-cihâd”, Ebu'l-Ferec Muhammed b. Abdurrahman b. ebi'l-İzz el-Vâsıtî el-Mukrî “Erbaûn hadisen fi fadli'lcihad ve'l-mücâhidîn” adlı eserlerini yazmışlardır.
C. Alimler, Kudüs'ün faziletlerini anlatan kitaplar yazdılar.
Üçüncü madde özellikle önemlidir.
Rasulullah sallalahü aleyhi vesellem'in Hadis-i Şeriflerinde beyan ettikleri ibadet amacıyla sefer yapılabilecek üç mescid, Mekke'deki Mescidü'l-Haram, Medine'deki Mescidü'n-Nebevî ve Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'dır.
Mekke ve Medine konusunda Müslümanlar İslam'ın düşmanları arasında bir çekişme yoktur. Mekke üzerine çekişme Mekke'nin fethi, Medine üzerine çekişme Yahudilerin Medine'den sürülmesi ve münafıkların başı Abdullah bin Ubey'in ölümüyle neticelenmiştir.
Kudüs üzerine çekişme ise geçmişte Hıristiyanların, sonra Siyonist Hıristiyanların (Evanlejistlerin) girişimleri ile Yahudilerin hak iddialarıyla tarih boyunca devam etmiştir, devam edecektir. Kudüs, Müslümanların elinde olunca düşmanın her an saldırma ihtimaline karşı orada adeta gizli bir nöbet tutmak icap etmiştir. Kudüs, istilaya uğradığında ise Kudüs'ü kurtarmak için seferber olmak gerekmiştir.
Yine Hac ve Umre dolayısıyla Mekke ve Medine'nin önemi sıradan Müslümanlar tarafından da bilinmesine rağmen Kudüs'ün önemi gaflete dönüşen nisyan felaketine uğrayabiliyor. Bunun için Kudüs'ün faziletlerinin sürekli hatırlanması gerekiyor.
Kudüs, Haçlı istilasına uğradıktan sonra âlimlerimiz bunun farkına varmışlar ve Fezailü'l-Kuds (Kudüs'ün Faziletleri) eserlerini yazmaya başlamışlar; Kudüs özgürlüğüne kavuştuktan sonra da nisyan ve gaflete düşmemek için bu tür eserler verilmeye devam edilmiştir.
Fezailü'l-Kuds bağlamında yazıldığını bildiğimiz kitapların bazıları şunlardır:
1. Ebü'l-Ferec İbnül'l-Cevzi- Fezailü'l-Kuds
2. İbn Asâkir-el-Camiu'l-Mustaksâ fi Fadail'l-Mescidi'l-Aksâ
3. Eminü'd-din İbn Hibbetullah eş-Şafiî-Kitabü'l-Uns fi Fezaili'l-Kuds
4. Burhaneddin Fezari İbn Ferkâh-Baisu'n-Nüfus ila Ziyareti'l-Kudsi'l-Mahrus
5. Şihabeddin Ahmed bin Muhammed el-Makdisi- Mesirü'l-Ğuram ila Ziyareti'l-Kudsi ve'ş-Şâm
6. Hüseyin İbn Ahmed el-Hüseyni-er-Ravdi'l-Mağras ve Fezaili'l-Beyti'l-Makdis
7. Mücirüddin Abdurrahman el-Hanbelî-Kitabü'l-Unes el-Celil bi Tarihi'l-Kudsi'l-Halil
8. Ebi Abdullah es-Suyutî-İthafü'l-Ehissa bi Fezaili'l-Mescidi'l-Aksâ
Bugün Kudüs'ün tarihsel sürecini de içeren bu tür kitaplar yazılabilir ve bizzat bu kitaplar, medreselerde bir ek ders kitabı olarak okutulabilir, bu kitaplardan vaaz serileri başlatılabilir.
Zira ulemanın bugün bu hususta yapacağı en önemli vazifelerden biri Kudüs hakkında toplum geneline yayılan bir şuur oluşturmaktır.
Bu şuur problemi, alimlerin içinde aktif olarak yer alacağı bir program doğrultusunda yürütülecek çalışmalarla Haçlı İstilası döneminde aşıldığı gibi bugün de aşılır. Vaaz ve nasihatin yanında tutarlı analizlerin yapıldığı etkinlikler, daha önce halk üzerinde etkili olduğu gibi bugün de eninde sonunda etkili olacaktır.
Kudüs davasının bugüne kadar “Filistin” davası olarak bir ulus devlet kurma problemine dönüştürülmüş olması, ulus devlet kurmanın İslam âleminde ideal hâline geldiği bir dönemde anlaşılabilir bir durumdur. Ama Kudüs Sorunu ulusallaştırılmayı kabul etmeyecek kadar büyüktür.
İslam âleminin dört yanında Filistin meselesinin daha kapsamlı olarak Kudüs ve Mescid-i Aksâ sorunu olarak güncelleştirilmesi Filistinlilerin israil zulmünden kurtulmalarını kolaylaştıracak, israil'in işini zorlaştıracak ve nihayetinde israil'i tarih sahnesinden çıkaracaktır.
Diyarbakır'daki buluşmada bulunmak bir faziletti, vesile olanlardan Allah razı olsun, orada Selâhaddîn-i Eyyûbî'yi anlatmak nasip oldu, başka bir buluşmada yer almak mümkün olsa, bu analiz çerçevesinde bir sunumda bulunmayı Rabbimden nasip etmesini dilerim.
Görüş ve Önerileriniz için... aturan@dogruhaber.com.tr