Tabi esas meselemiz Kudüs. Etrafı mübarek kılınmış bu şehrin elimizden çıkışı, Selahaddin gibi suratlarımızın asık olmasını, bir başka deyişle hiçbir zaman gülmememizi gerektirir.
Çünkü bu mukaddes belde, Peygamber'in yaşadığı İsra olayının mekânı ve Miraç hadisesinin de başlangıç yeridir. Belki de bu yüzden hemen ilk fetihlerimiz arasında yerini aldı. Miladi 638 yılında gerçekleşen fetihten 461 yıl sonra, 1099 yılında haçlıların gerçekleştirdiği büyük bir katliamla, Kudüs elimizden çıktı.
Müslümanlar bu ayrılığa ancak 88 yıl dayanabildiler. Kürtlerin Rawadiye aşiretinden yetişen Selahaddin isimli bir komutanın yüzü hiç gülmüyor, daima asık suratlı duruyordu. Soranlara; “Kudüs esirken nasıl gülebilirim” cevabını veriyordu.
İşte bu komutan, 1187 yılında, haçlılarla girdiği Hittin savaşı sonucu, Kudüs'ü tekrar geri aldı. Fakat bu olaydan 730 yıl sonra, 1917 yılında, Birinci Dünya Savaşı'nda Kudüs'ü İngilizler, Osmanlılardan aldılar. 50 yıl sonra yani 1967'de İngilizlerin izni ile Yahudilerin işgaline uğrayan mukaddes beldeyi, yine 50 yıl sonra, bu kez Haçlıların yeni Başkanı Trump, israil'in başkenti ilan etti.
Tarihte yaşanan olayların yıllara dağılımı böyle. Gel gelelim değinmek istediğimiz meseleye: Kürtlerin ulusalcı kanadı, Eyyubi'den pek haz etmez. Şu anda Kürtler arasında yapılan ve 17 Aralık 2017 günü Diyarbakır İstasyon Meydanında yapılacağı ilan edilen mitingi şiddetle eleştiriyorlar/eleştirecekler.
Şimdi sizinle bir kanaatimi paylaşayım. Bana göre Kudüs hakkında söz hakkı, en çok Arap, Türk ve Kürtler'de olmalı. Neden mi? Çünkü Hz. Ömer Arap'tı ve orayı ilk fetheden kişiydi. Haçlılarca işgal edilen Kudüs'ü bir Kürt Komutan Selahaddin ikinci kere fethetti. Osmanlılar zamanında uzun süre oraya hizmet eden Türkler, II. Abdülhamid gibi sultanların bu mukaddes beldeye ihanet etmemesi ve elden çıkmasına engel olması da bunlara eklenebilir.
10 Aralık 2017 günü, 60 farklı ülkeden öğrencilerin katılımı ile Konya'da gerçekleştirilen “Kudüs Ümmetindir” konulu basın açıklamasına, ben de katıldım. Hem de çoluk çocuk, ailemle.
Basın açıklaması beş dilde yapıldı: Türkçe, Arapça, İngilizce, Fransızca ve Rusça. Bu beş dilden konuşanların hemen hepsinin konuşmalarının içinde, Selahaddin kelimesi geçiyordu. Onun fethi gerçekten evrensel bir hal almış. Herkesçe yâd ediliyor. Bu güzel.
Gelelim dinleyici kitlesine. Haliyle Türk dinleyici kitlesi kalabalıktı. Ama Kürt illerinden Konya'ya göç edip yerleşenleri ve Kulu ile Cihanbeyli ahalisini de kattığımızda, ikinci kalabalık grup Kürtlerdi.
Ancak hiçbir organizatörün aklına, şu meydanda bulunan Selahaddin'in torunlarından biri de Kürtçe basın açıklaması yapsın diye bir şey gelmedi. Rusça, Fransızca ve İngilizce dahi yapılan programa, Selahaddin'in hatırına ve oradaki kitleye saygı babından en azından bu eklenebilirdi.
Sadece Konya'da değil. İstanbul, Kahire veya Semerkant, her nerede olursa olsun, Selahaddin'in torunlarının bu hususta konuşma hakkı olsun ki, Kürtler bu ümmetçe önemsendiklerini hissetsinler. Bunu hissetsinler diye değil, gerçekten önem verdikleri için yapsınlar.