ABD Başkanı Trump, Kudüs'ü terörist çetenin başkenti ilan ederek attığı bu adımla, Filistin topraklarının tamamını işgal ve ilhak projesi hedefini tamamına erdirme amacı güttüğü ortadadır. Hem tarihin tozlu raflarından Balfour Deklerasyonu'nu indirip gündemine almakla, Siyonist işgali meşrulaştırdığı, Filistin topraklarında devam edegelen fitne ateşini biraz daha harlamak istediği de bir hakikattir. Haa, bu arada Kudüs'ün Yahudilerin başkenti ilan edilmesi planı da nereden çıktı? Bayram değil seyran değil, diye merak edeniniz olabilir. Bu soruya cevap vermek için de Filistin topraklarının, Siyonistlere peşkeş çekilmesinin tarihsel arka planındaki hadiseler zincirini bilmek gerekir.
III. Selim'in iktidarında devletin kendi içişleriyle meşgul olduğu bir dönemde emperyal hayallere kapılmış Fransız generali Napolyon, 21 Temmuz 1798'de Mısır'ı işgal etti. Her tarafı işgal etmeyi kafasına koymuş olan yeni Fransa devleti hızını alamayarak Dalmaçya kıyılarını işgal edip Osmanlı Devleti ile sınır komşusu olunca, Sırp ve Hırvatların Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanmalarını teşvik etti. Bu yetmiyormuş gibi, Filistin'de, Yahudi’lere bir devlet kurdurmak için umut aşıladı.
Filistinlilere ilk ağır darbe İngilizlerin eliyle vurulmuştu. Lloyd George'un başbakanlığında Britanya savaş kabinesinde dönemin Dışişleri Bakanı olarak bilinen Arthur James Balfour, Siyonist hareketin önemli isimlerinden Baron Walter Rothschild'e 2 Kasım 1917 tarihinde yazdığı mektupta Filistin topraklarında Yahudi’lere bir "vatan" kurulmasını vadediyordu.
Dünyayı kana boyayan Siyonizm'in kurucusu Theodor Herzl, Yahudi devleti kurma fikrini ortaya atmış ve gözünü Osmanlı Devleti sınırları içerisindeki Filistin topraklarına çoktan dikmişti bile. Sultan 2. Abdülhamid Han'dan Filistin'i isteyen Theodor Herzl, teklifi reddedilince Osmanlı'nın yıkılmadan terörist israil'i kuramayacağını anladı. Bunun üzerine Osmanlı'yı yıkma faaliyetleri için çaba harcadı.
Polonya asıllı bir Yahudi olan David Ben Gurion'un eliyle 1948 yılında israil denen haydut çete nihayet kuruldu. Herzl'in hayalleri gerçekleşti, Filistin toprakları üzerinde Yahudi devletinin kurulmasıyla birlikte ümmetin bağrına zehirli bir hançer saplanmıştı. Bu acı ve hazin tablo karşısında, feraset ve basiretten yoksun, adeta elleri böğrüne düşmüş Arap rejimlerinin olaya bigâne kalmasıyla, Filistin topraklarının yüzde sekseni işgal edildi ve milyonlarca Filistinli göçe zorlanıp muhacir ve mülteci konumuna düştü.
Filistin topraklarını ele geçiren Siyonist çetenin, cürümlerinin faturasını sırf ABD, Fransa ya da İngiltere'ye kesmek ucuzculuk olur. Aslında faturanın büyüğünü Yahudilerle siyasi, askeri, ekonomik ve diplomatik münasebeti sürdüren Müslüman ülke liderlerine kesmek gerekir. Kaldı ki Filistin topraklarının işgali karşısında güçlü bir irade ortaya koyamayan, hem Kudüs ve Mescid-i Aksa hareminin Siyonistlerce çiğnenmesine sessiz kalanların önce zihinsel işgalden kurtulmaları gerekir. Zihinsel karmaşa ve işgali yaşayan, olaylara meşrepçi ve milliyetçi zaviyeden bakan tiplerin Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya verecek bir şeyleri olamaz.
Geriye gidip hafızamızı azıcık yoklayalım. Mesela H.4. yılda Medine'de vuku bulan Beni Nadir Yahudileri hadisesinde, münafıkların başı İbn Ubey ve arkadaşlarının, Hz Peygamber(s.a.v) ve müminlere karşı İslam düşmanlarını nasıl da himaye ettiklerini siyerden okumuşuzdur. Hem Peygamber ve arkadaşları Yahudilere karşı savaşa hazırlanırken bu münafıkların gizlice, Yahudilere teslim olmamaları yönünde düşmanlarına mesajlar gönderip nasıl da telkinde bulunduklarını biliyoruz. Yine; "Biz sizin arkanızdayız. Savaş olursa, size yardım edeceğiz, yurtlarınızı terk edecek olursanız biz de sizinle birlikte çıkarız" sözlerini de hatırlayın.
İşgalci Amerika ve terörist israil'in "Barış Planı" olarak lanse ettiği, oysa ki "Yüzyılın İhaneti" olarak tanımlanması gereken Filistin'in geleceğine dair planda öngörülen, gerçekte egemen olmayan, dahası etrafı bütünüyle işgalci terörist çetesi tarafından kuşatılmış, ordusuz ve Kudüs'ü hemen hemen bütünüyle Siyonistlere terk etmiş olan bir Filistin devletinin kurulmasını öngörmektedir. Bu ihanet planını destekleyen Müslüman ülke liderlerinin ahlaki duyguları tamamen silindiği için Kudüs davasına açıktan ihanet etmişlerdir.
Allah(c.c), bu ikircikli tavır ve ihanetleri dolayısıyla münafık liderlerin kalplerini mühürlemiş ve onlara şerefli bir yönetici olmayı nasip etmemiştir. ABD ve terörist çetenin arkasında saf bağlayarak zillet libasını giymeyi tercih ettikleri için de hakikati kavrama yetenekleri kaybolmuştur.
Kudüs güneş gibidir, balçıkla sıvanmaz. Gözlerini kapayan kendine gece eder vesselam!