Türkiye ve Yemen'in girişimleriyle hazırlanan ve Amerika Başkanı Donald Trump'ın Kudüs kararını eleştiren karar tasarısı, BM Genel Kurulu'nda ABD'nin açık tehdit ve şantajlarına rağmen 9'a karşı 128 oyla kabul edildi.
Bu kararın yaptırım gücü ve Kudüs'ü özgürlüğüne kavuşturamazsa da diplomasi alanında elde edilmiş bir başarı, Haçlı-siyonist ittifakına atılmış bir tokattır. Yaptırım gücü olmasa da bu oylamayı önemli kılan, Trump ve ABD'nin BM temsilcisinin aleni ve kibirli bir şekilde karara ‘evet' oyu verecekleri tehdit etmesiydi. Bütün bunlara rağmen devletlerin ezici bir çoğunluğu, Avrupa ülkeleri ve ABD'nin müttefikleri dâhil hiçbir ülkenin ‘evet' oyu vermemesi bu sonucu değerli ve anlamlı kılmıştır. ‘Evet', oyu veren ülkelere bakıldığında dünyada tanınmayan, bilinmeyen, nüfusları ve yüzölçümleri bakımından bir ilçe veya küçük ölçekli bir il kıymetinde olmalarıysa Amerika'yı tamamen yalnızlaştırmıştır.
Normal şartlar altında bir araya gelemeyen ülkeler ve güçler, Kudüs meselesinde bir olmuş ve aynı oyu vermişlerdir
Bu sonuç, Amerika için diplomatik bir hezimettir.
Amerika ve başındaki Trump, aynel yakin şunu gördü ki güçlü olmak ayrı şey, haklı olmak ayrı şeydir. Gücün ve paranın alabileceği şeyler vardır ve alamayacağı şeyler vardır.
Trump, iç ihtilaf ve çatışmalarla kan kaybeden ümmetin bir şey yapamayacağına kendini o kadar inandırmış olmalı ki, 22 yıl önce Amerikan Meclisinin aldığı kararı, hiçbir başkanın yapmaya cesaret edemeyeceğini o yapmış olacak ve cesur başkan diye anılacaktı. Ardından da diğer ülkeler sırayla Kudüs'ü başkent olarak tanıyacaklardı. Ama sonuç onun istediği gibi gitmedi. Bu karar ümmeti uyandırdı, Müslümanlar arasındaki buzları eritip birbirine yakınlaştırdı. Yoksa oylamada bu sonuç asla çıkmazdı.
Oylamada alınan bu karar tek başına kalırsa bir anlam ifade etmeyeceğini bilmeliyiz. Bu karar ile birlikte başka adımlar atılmalı ve tamamlayıcı kararlar alınmalıdır. Eğer ümmet, sonraki adımları atmazsa Siyonizm bundan cesaretle bir sonraki adımları atacaktır. Sonraki adım da Mescid-i Aksa'nın işgali, yıkımı ve siyonizmin rüyalarını süsleyen Davut mabedinin inşasıdır. Bu, Müslümanlar için kabul edilemez bir durumdur.
Kudüs ve Mescid-i Aksa gündemimizin birinci yerindeki yerini korumalıdır. Gösteri ve protestolar salt birkaç gün veya haftayla sınırlı kalmamalı, katlanarak, çeşitlenerek büyümeli, giderek farklı zaman ve zeminlerde sürekli hale getirilmelidir. Salt bir Filistin coğrafyasıyla sınırlı değil, dünyanın bütün noktalarında intifada ve protestolar yükselmelidir. Halklar ve devletler nezdinde ekonomik, siyasi, politik ve yerine göre askeri adımlar atılmalıdır. Ümmet olarak, Kudüs'ü salt BM'deki oylamalarla kaybetmedik ki oylamalarla geri kazanalım. Kaldı ki BM'nin adaletsizlik üzerine kurulu düzeni ortadadır. Bu eşitsizlik ve adaletsizliği, beşlerin (ABD, Çin, Rusya, Fransa, İngiltere) imtiyazını sona erdirecek adımlar da atılmalıdır. Bu oylamayla gördük ki tüm dünya ‘evet' dese de beşlerden birinin veto etmesiyle tüm çabalar ve gayretler boşuna gidecektir. ‘Dünya beşten büyüktür' sözü pratikte yerini almalıdır.
Temenni ve umudumuz, Trump'ın kararı, BM'deki oylama sonucu, Kudüs'ün özgürlüğüne giden yolda hayırlı bir adım ve bir başlangıç, karanlığı dağıtan bir meşale, emperyalist Amerikan'ın çöküşünün başlangıcı olsun.