Sosyal hayatın öğeleri çoğu zaman emek, yetenek, istek, istikrar ister. Bunlardan bazısı kültür ve sanattır. Kültür ve sanat bölümünde yazdığım için kısa da olsa kültür ve sanattan bahsetmekte fayda görüyorum. Kültür konusu sosyolojinin konusu olup kültürün yüzlerce tanımı olduğunu söyleyebilirim. Fakat bu tanımlamalardan en belirgini şöyle: Kültür, önceden var olup sonradan eklenilen şeydir. Sanat ise bir duyguyu yaşayan insanın, o duyguyu bilerek ve isteyerek başkalarına aktarma olayıdır.
Bu anlamda aktarma önemli olduğu kadar mesajı alan da önemlidir. Eğer bir insan sanata eğilimli ise sanatsal faaliyetlere karşı alıcıları açıktır. Gördüğü tablodan etkilenir yakaladığı bir doğa estetiğini fotoğraflar, arşivler duyduğu bir notadan onlarca beste yapabilir. Bu bakış her insanda olmayabilir, bu iş biraz da insanın kendi yeteneği ve arzusuyla alakalıdır. Kimi insanda da müthiş bir sanatçı olma arzusu olabilir; fakat yetenek yoksa beğeni kazandıramıyorsa başarması zordur.
Bu konuda tanıdığım yakın bir arkadaş aldığı maaşı hep müzik aletlerine verir, borçlanır; müzikle yatar, müzikle kalkar halk diliyle söyleyelim bu adamda bir numara yok fakat o arkadaş bunu kabullenemez, daha çok masraf yaparak daha çok dikkat çekmek ister. “Ben şunu söyledim”den ziyade ben şu müzik aletini şu kadara aldım diyerek savunma mekanizması geliştirir. Hepimiz çok iyi biliriz, savunma mekanizmaları kısa sürede faydalı olabilir; fakat uzun vadede tahribatlara neden olur. Bu tahribatları yaşamamak için insanın kendi kültüründen kendi yeteneğinden kendi gerçeklerinden yola çıkarak bir şeylere imza atması gerekir.
Bu anlamda büyüklerimiz kusurumu hoş görsün, gençlerin ilgisini de bildiğim için biraz futboldan örnekler vererek konuyu pekiştirmeye çalışacağım. Üniversite yıllarında bazı sınıf arkadaşlarım “Hadi bugün Malatya ile Fenerbahçe maçı var, lütfen sen de gel gidelim canlı maç seyredelim, nasıl bir atmosfermiş görelim” dediler. Kalktık gittik. Maç başlamadan antrenmanlar başladı, bazı futbolcuların özel çalışması özellikle bir futbolcunun en az yarım saat baraj kurdurup çalışması dikkatimi çekti. Sordum “Bu futbolcu kim arkadaşlar?” Arkadaşlarım Hollandalı bir futbolcu olduğunu söylediler. Maç başladı, bu futbolcu işinin hakkını göstererek golünü attı. İşini ne kadar sevdiğini bu örnekten çıkarabiliriz.
Bir defasında yine topu barajın üstünden geçirip gol atmaya çalışırken top üst direğe değdi ve golü atamadı. Neden atamadın diye sorulunca futbolcu o direği standartlarına göre yapmamışlar, direk biraz düşük yapılmış deyince çoğu insan kaçan balık büyük olur misalinden hareketle adamı alay konusu yaptılar. Bu sözler gündem olunca gerekli kişiler gidip kale direğini ölçtü. Ölçülerin gerçekten futbolcunun dediği şekilde olduğu ortaya çıktı.
Demek ki insan herhangi bir konuda bir şey ortaya koymak istiyorsa emek sarf etmeli, farklı olmalı, farklı bakabilmeli, yaptığı işi çok iyi yapmalı. Fark etmiyor İngiliz, Alman, Hollandalı olması, yeter ki yaptığı işi iyi yapsın, yaşamak istiyorsa gönülden hissederek yaşasın; kendi kültürünü sanatını bilsin, kendi yeteneklerini bilsin, o yönde çalışsın, mutlaka kalıcı izler, eserler bırakacağından eminim. Bu konularda sonsuz kudret sahibi Rahmandır. Çalışan her insanı gözetler, çalışmasının karşılığını mutlaka verir.
Selam ve Dua ile...