Allah Teâlâ'nın sürekli geçerli olup değişmeyen toplumsal yasaları vardır, bunlar geçmiş milletler için işlemiş ve bu gün de aynı şekilde işlemektedir. Dolayısıyla bugünü anlayabilmek ve gelecek ile ilgili öngörülerde bulunabilmek için geçmişi iyi bilmek gerekir. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim'de önemli oranda “kıssa” (tarihi olay) anlatılmıştır. Hatta bunların Kur'an'ın üçte biri oranında olduğunu söylemek mümkündür.
Ancak bu kıssalara baktığımızda Kur'an'ın bunu anlatış tarzı, tarih kitaplarının anlatış tarzına benzemediği gibi anlatış amacı da sadece tarihi bilgiler vermek değildir. O halde bu kıssaların anlatılış amacı nedir?
Kıssaların amacını şöyle sıralayabiliriz.
*Kur'an'ın öncelikli amacı Tevhid, Nübüvvet ve Ahiret inancının yerleşmesi ile Adaletin toplumda inşasıdır. Bu tarihi olaylar da, asıl olan bu amaca destek olacak şekilde anlatılmaktadır.
* Kıssaların ana mihveri Hak batıl mücadelesidir. Tarih boyunca aktörler değişmiş, toplumlar değişmiş, zaman ve mekân değişmiş ancak mücadele sebebi değişmemiştir. Dolayısıyla Kur'an bir davet kitabı olduğu gibi aynı zamanda ‘davet tarihinin' de temel kaynağıdır,
* Allah'u Teâlâ'nın kozmik âlemde geçerli olan ‘yerçekimi yasası' gibi toplumsal hayatta da cari olan yasaları vardır. Bu yasalar tüm toplumlar için geçerli olup değişiklik göstermemektedir (Fatir: 43).
Ancak toplumsal yasaların işleyişi uzun bir zamanda gerçekleştiğinden insanın sınırlı ömrü içinde bunu tecrübe etmesi mümkün değildir. Kur'an-ı Kerim kıssaları, girilen toplumsal bir sürecin ne ile sonuçlanacağını bu kıssalara bakarak tahmin etme imkânı vermektedir.
*Kur'an-ı Kerim'de kötülükle sembolleşen tipler vardır. Bunlar sembolleştiği kötülüğü ana özellikleri ile yansıtan ilk örneklerdir. Sahip olduğu güçle haddi aşan Firavun ve Nemrut, mal ile haddi aşan Karun ve ilmini kötülüğe destek kılan Haman bunlardandır. Diğer taraftan Firavun'un sarayındaki mü'min şahıs, Firavun'un hanımı ve Yasin suresindeki mümin şahıs da iyilikle sembolleşen peygamberlerin yanında iyilikleri ile anlatılan insanlardır. Dolayısıyla kıssalardan toplum kadar insanı da tanımak mümkündür. Nitekim insanın yapısı Âdem (as)den bu yana değişmemiştir. Kabil'i kardeşini öldürmeye sevk eden haset belası ilk günkü gibi insanda mevcuttur.
* Kıssası anlatılan her bir peygamber farklı özelliklere sahip bir topluma gönderilmiştir. Tüm peygamberler davetlerinin temeline tevhid çağrısı yerleştirmekle beraber toplumlarının farklılığına göre ayrı metotlar takip etmişlerdir. Örneğin Musa (as), mazlum bir toplumu zulümden kurtarmaya çalışırken, İsa (as), dinin değiştirilen ve tahrif edilen bölümlerini ıslah edip ahlaki boyuta vurgu yapmıştır. Yine Yusuf (as), büyük bir ekonomik krizin eşiğindeki halkı öncelikle o durumdan kurtarırken; İbrahim (as), halkı düşünmeye sevk edip ses getirecek eylemlere girişmiştir. Şuayb (as), toplumuna uygun olarak mesajlarında ağırlığı ticari ahlaksızlığa verirken, Lut (as), ağırlığı cinsel sapıklığa vermiştir.
Kıssaların bir yazının sınırlarına sığmayacak başka da birçok amacı vardır. Ancak Allah Teâlâ'nın kıssalara verdiği bu öneme karşılık Müslümanların bu kıssalara ilgisi yetersizdir. Var olan ilgi de daha çok Kur'an'da zikredilmeyen ayrıntıların öğrenilmesine yöneliktir. Ayrıntıları öğrenme merakı da araştırmacıları israili kaynaklara yönlendirmiştir. Sonuçta da Allah Teâlâ'nın Kur'an-ı Kerim'de zikrettiği asıl önemli konuların üzerinde pek durmayan, daha çok tahrif olmuş israili kaynaklara dayanan, gereksiz ayrıntıların anlatıldığı peygamber kıssaları ile ilgili kitaplar ortaya çıkmıştır.
Bu kitaplar ciddi bir fayda vermedikleri gibi Kur'an-ı Kerim'in mesajını da bulanıklaştırmaktadır. Şuan için bu tip kitaplardan yüz çevirerek Kur'an-ı Kerim kıssalarına yeniden yönelmek zorundayız,
Kur'an-ı Kerim kıssaları bağlamında değil ama genel anlamda tarih konusunda yapılan bir başka hata da tarihi övgü ve yergi malzemesi yapmaktır. Her şeyden önce tarihe bu şekildeki yaklaşım ondan ibret alınmasını engellemektedir. Olaylar sebep ve sonuçlarıyla inceleneceğine bazı kesimler bütünüyle övülürken, bazı kesimler de tamamıyla yerilmektedir. Oysa İslam tarihinde yaşanan acı hadiseler için tüm Müslümanların yaklaşım tarzının nasıl olması gerektiği aşağıdaki iki ayeti kerimede açıkça ifade edilmiştir.
“Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.” (Bakara 134)
“Bunların (Sahabe toplumunun) arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!” (Haşr:10)