Adıyaman İl Müftülüğü tarafından organize edilen akademik seminerler programında, Adıyaman Üniversitesi (ADYÜ) İslami İlimler Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Naif Yaşar, Kur'an kursu hocalarına oryantalizmin hakkında bilgi verdi.
Eğitim seminerinin ilk oturumunda oryantalistlerin Kur’an-ı Kerim'e bakışı konusunda bilgi veren Tefsir Anabilim Dalı Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Naif Yaşar, Ehli-Kitabın Hz. Muhammed’in hak bir Peygamber olmadığını ortaya koyabilme adına sürekli çalışmalar yaptığını ve çeşitli hilelere başvurduğunu söyledi.
Yaşar, "Hz. Muhammed’in Medine’ye teşrifiyle beraber Ehl-i Kitap âlimleri sürekli olarak onun gerçek bir peygamber olmadığını ortaya koymak için birçok farklı yol denemiş, hile, komplo, Mekke müşrikleriyle anlaşıp onları Müslümanlara karşı kışkırtma ve Müslümanlarla yaptıkları her antlaşmaya ihanet etmek gibi farklı birçok yöntem denemiş fakat nihayette başarısız olmuşlardır. Hicretin 9. yılında Necran Hristiyanları Medine’ye gelip Al-i İmran Süresinin başlarında anlatıldığı gibi Hz. Muhammed ile dinî konularda tartışmıştır. Hz. Muhammed’in vefatından Emevîlerin yıkılışına kadar geçen sürede bu yaklaşımlarını devam ettirmişlerdir." dedi.
İslam’a düşmanlık eden bu kişilerin tarih boyunca İslam ile mücadeleden vazgeçmediklerini, Ehl-i Kitabın ilk dönemdeki sözlü saldırılarının daha sonra yazılı bir şekilde eserler neşrederek saldırılarına devam ettiklerinin altını çizen Yaşar, "Ehl-i Kitap âlimleri Emevîler’in son dönemlerine doğru sözlü-fiilî mücadeleyi yazılı eserlerle desteklemeye, İslam öğretisine reddiyeler yazmaya başlamışlardır. İslam öğretisine karşı reddiye yazan ilk şahıs Yuḥannā ed-Dimeşḳī’dir. O, Sapkınlar Kitabı adlı eserinde İslam öğretisini çürütmeye çalışmıştır. Hz. Muhammed’in yalancı bir peygamber olduğunu ve dolayısıyla Kur'an'ı da kısmen sapık Hristiyanlardan aldıklarına göre kısmen de keyfine göre oluşturduğunu iddia eder. Takipçisi Theodor Abu Ḳurra da İslami öğretiye karşı birçok eser (diyalog) yazmış ve Hz. Muhammed’in yalancı bir peygamber, getirdiği dinin de hurafelerle dolu bir din olduğu düşüncesini yaymaya çalışmıştır." ifadelerini kullandı.
"Yazılan ilk eserlerin Müslümanları şüpheye düşürmek ve Hristiyanlığın öğretisini İslam’a karşı savunmaktır." diyen Yaşar daha sonra şöyle devam etti:
"İslam öğretisine sistematik ve detaylı ilk reddiyeyi hazırlayan Bizanslı Niketas’tır. Niketas 'Kur’an’a Reddiye' adlı eserinde Hz. Muhammed’i, Kur’an’ı detaylı bir şekilde ele alır ve eleştirir. Bu eserin amacı Hristiyan öğretisini İslamiyet’e karşı savunmak ve Müslümanları dinleri konusunda şüpheye düşürmektir. Niketas’ı bu tür çalışmalar için görevlendiren ve destekleyen Bizans İmparatoru ve Konstantinopolis Patrikliğidir."
Batılı yazarların İslamiyet hakkında belli bir döneme kadar detaylı bir bilgiye sahip olmadıklarını ve İslamiyet’i büyük bir düşman kitlesinden farklı bir şey olarak tanımadıklarını ifade eden Yaşar, "Batılı yazarlar 1100 yılına kadar gerçek İslamiyetle ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyorlardı. Onlara göre İslam, ilkel putperestlikten veya Maniheizm’den farklı olmayan büyük bir düşman kitlesinden başka bir şey değildi. Onlar, bilgilerini İslamiyetle ilgili pek de bir şey bilmeyen, kendi yazarlarından edindiler. 1100 yılından önceki ortaçağ Batı literatüründe İspanya ve Güney İtalya haricinde hiçbir yerde Hz. Muhammed’in adı geçmez. 1120 yılından sonra Hz. Muhammed ve İslamiyet ile ilgili gerçeklerle alakası olmayan efsaneler uydurulmaya başlanmıştır. Hz. Muhammed’in başarısı sihre, kiliseleri yıkmaya ve zinayı serbest kılmaya bağlanmıştır. Müslümanlar da birçok puta tapan bir millet olarak tanıtılmıştır. Onlara göre 'Hz. Muhammed, tasavvur edilebilecek her türlü kötülüğün de ötesindeki kötülüklerin kaynağı olduğundan, onun hakkında kötü düşünmek en doğru olanıydı.' Dolayısıyla bu anlayış da uydurulacak birçok iftira ve efsaneye ilham kaynağı olmuştur." dedi.
12. Yüzyılın ortalarından itibaren bazı araştırmaları İslamiyet ile ilgili gerçekleri yazmaya başlamasıyla beraber İslamiyet hakkındaki hurafe perdelerinin yıkılmaya başladığını ifade eden Yaşar konuşmasının devamında şunları söyledi:
"12. asrın ortalarından itibaren İslamiyetle ilgili gerçekler de yazılmaya başlandı. İslamiyet’i yakından tanıyan Malmesburyli William, İspanyalı Petrus Alfonsi ve Freisingli Otto’nun yazılarıyla Batı’nın İslamiyet hakkındaki hurafe perdeleri ilk defa yırtılıyor. Ketton’lu Robert 1143 yılında, Kur'an'ı Latinceye tercüme etmiştir. Asisli Francis, Müslümanlarla iletişim kurmak gerektiğini düşünerek İslam ülkelerini sık sık ziyaret etmiştir. Trablusşamlı Wilhelm’in ise ciddi misyonerlik gayretiyle birçok Müslüman’ı Hristiyanlaştırdığı rivayet edilir. Ricoldus de Monte Crucis de İslam ülkelerini gezip Arapçayı ve İslamiyet’i öğrenerek misyonerlere önemli derecede rehberlik edecek eserler hazırlamıştır. Raimund Lull, Kuzey Afrika’yı misyoner olarak defalarca gezip İslamiyet ile düşünsel tabanlı savaş için Vienne Konsili’nin toplanmasını sağlamıştır."
Oryantalizmin tarihi serüveni ve Kur’a-ı Kerim ilahi bir kitap olmadığı iddiaları hakkındaki çalışmalarıyla ilgili bilgi veren Yaşar, daha sonra şu ifadeleri kullandı:
"Oryantalizm; orijin olarak Latince 'doğu' manasına gelen 'orient' kökünden türetilmiş olup 'Doğu Bilimi' anlamına gelir. Bu kökten türetilen 'oryantalist' kelimesi de 'Doğu Bilimci' demektir. Bazı çalışmalar ilk Kur'an tercümesinin yapıldığı 1143 yılını veya bazı Batı üniversitelerinde Doğu dillerinin okutulması kararının alındığı Vienne Konsili’nin (Fransa) toplanma tarihini (1311-1312) oryantalizmin başlangıcı olarak kabul ederler. Oryantalizm”kavramı ilk defa 1779’da İngiltere’de ve 1799’da Fransa’da ortaya çıkmıştır. 'Doğu İncelemesi' anlamında 'oryantalizm' ise 1838’de Dictionnaire de l’Académie Française’e girmiştir. İlk Oryantalistler Kongresi de 1873’te Paris’te toplanmıştır. Kongre, 1873-1973 arası 29 oturum gerçekleştirmiştir. 1973 tarihli kongreye yaklaşık 4 bin oryantalist katılmış ve bin 500 kişi bildiri sunmuştur. Bu kongrenin amacı, oryantalistler arasındaki münasebetleri ve sıkı ilişkileri uluslararası boyutta geliştirmekti. Oryantalizmin en parlak dönemi 19. yüzyıl ve 20. asır olmuştur. Kur'an araştırmaları alanında en önemli çalışmalar bu dönemde yapılmış ve bundan sonra yapılan çalışmalar sürekli olarak bunların üzerine inşa edilmiştir. Oryantalistler, 19’uncu asrın başlarından 20’nci asrın ortalarına kadar geçen sürede 60 bin civarında eser yayınlamışlardır."
Oryantalistlerin Kur’an Kerim’i İlahi bir kitap olarak görmediğini söyleyen Yaşar, "Oryantalistlerin Kur’an’ın mushaflaşma tarihiyle ilgili şüpheci yaklaşımlarının sebeplerini onların kutsal metin algılarında aramak gerekir. Zira onlar, kendi kutsal metinlerinin el yazmaları arasındaki büyük tutarsızlıkları, aşırı farklılıkları, bilim ve tarihe ters düşen verileri fark edince, tüm bunları bağdaştırmak için bir metodoloji geliştirmek zorunda kalmışlardır. Bu metodolojiye göre onlar kutsal metinlerinin aslında birçok yönüyle beşeri özellik taşıdığını, her ne kadar temelde ilahi ise de bunları kaleme alanların özgür iradeye sahip insanlar olduğunu ve bu insanların da yazdıklarına kendi ilmî, tarihî, psikolojik, inanç ve kültürel değerlerini, zahiri hisleri vasıtasıyla edindikleri malumatı yansıttıklarını ve ihtiyaca bağlı olarak bu metinleri tekrar tekrar redakte/revize ettiklerini iddia etmişlerdir. Buna bağlı olarak Tevrat ve İncil el yazmalarında yüz binleri aşan farklılıklar meydana gelmiştir."
İLKHA