KUR’AN AÇISINDAN İNSANLIK
İkinci merhaleyi, toplumun içtimai birlikteliğini içeren ayetler üzerinden anlamaya çalışalım: Peygamberlerin “ويا قوم” gibi, kendi ümmetine yaptıkları toplumsal çağrılarda görüyoruz. Bu ve benzeri ayetler toplumun genel maslahatına yönelik, inanca dayalı olmasa bile, artık kişinin kendi dar bireysel kalıbından çıkıp toplum namına bir yükümlülük bilincinin kabul gördüğü bir safhadır. Yani sağlık, ziraat ve kırmızı ışık gibi.
Hayatın tahayyül ciheti ile kişi kendi kişisel kabuğundan artık dışarı çıkabildiği beşeri tekamülün topluma bakan yönü ile birinci merhaleden bir üst mertebedir.
Bu birliktelik sadece toplumsal hayatın gerekli gördüğü kurallardır. Konuyu ele alan ayetler bağlamında, akide dışında bir toplumsal kardeşlik üzerinden bir okuma yapılarak,
“والي ثمود اخاهم صالحا” gibi ayetlerde peygamber, kavmine kardeşleri olarak takdim edilmektedir. Bu bir toplumsal birlikteliktir. Bir Peygamberi inkar eden kavme bizim bildiğimiz manada kardeş olmaları mümkün değildir.
Dünyevi olan uygarlıklar, insanlık merhalesinde bir iyileşme yaşayabilirler. Ancak hiçbir zaman insaniyet safhası olan inanç, ahlak, sevgi, şefkat, merhamet ve fedakarlık gibi medeniyetin oluşturduğu insaniyet derecesine ulaşmamıştır. İnsanlık safhasında, hayatın merkezinde kar-zarar vardır. Kişinin kendisi ve bağlı olduğu toplumun menfaati her şeyin üstünde kabul edilir. Burada hayat, yatak, mutfak ve tuvalet üçgeninden ibarettir.
Bu tasavvurda özgürlükler, Allah’a isyan üzere ve sınırsız kabul edilir. Ama insanların insana olan emir bağlamındaki itaati kesin ve aksi davranışlara şiddetli yaptırımlar uygulanır.
Bu uygarlıkların bugün geri bırakılmış ülkelerin insanından iyi, İslami ülkeler daha kötü durumda oldukları bir hakikattir. Çünkü İslam medeniyeti inanç ve ahlak medeniyetidir. İnanç ve ahlakı zayıflamış ve henüz toplumsal kurallara da ayak uyduramayan topluluklar çok tuhaf bir toplum olurlar. İslam ülkelerinin bugünkü durumu da budur.
Bu birliktelikte, inanç, ahlak, sevgi ve şefkat birlikteliği yoktur. Menfaat birlikteliği vardır. Ancak İslam ile çelişmeyen toplumsal birliktelikleri Kur’an ret etmiyor.
Genel manada toplumsal birlikteliğin öngördüğü salt yaşama dair kurallara riayet istenen kısmi dayanışmaya insanlık diyoruz. Uygarlık ile Medeniyeti farkı: Medeniyet Temeli, akide ve ahlak üzere kurulur. Medine İslam medeniyeti Mekke döneminde inen akide ve ahlaki ayetlerin üzerine bina edildiği gibi.
Bugün batı ülkelerinin Afrika’da mutlaka sömürdükleri bir devleti vardır. İngiltere, Fransa, İtalya başta olmak üzere... Ama İslam medeniyetinde inanç/ahlak hakimiyeti mevcuttur. İslam medeniyetinde yapılan her işin dünyaya bakan yönü ile bir yönetim bir de ahiret boyutu vardır. İkili bir disiplini vardır.
İslam inanç ve ahlak medeniyetinin vazgeçilmezi yüce Allah ve O’na inanmaktır. Burada Allah’a inanma ve emirlerine uyma mecburiyeti yoktur. Toplumda bir kaos ve anarşi/bağilik çıkarılmadığı müddetçe kişi bu konuda da özgürdür. Uygarlığa gelince ideolojileri kabul etmeme gibi insanın tercih hakkı yoktur. İslam medeniyetinde insanın tercih hakkı insana bırakılmış iken, beşeri uygarlıklarda devlet ideolojisini herkesin kabul etme mecburiyeti vardır.
Batı ve doğu uygarlıkları bu merhalede İslam ülkelerine fark atabilir. Çünkü sömürdükleri İslam ülkelerinin gelirleri ve mazlum insanların alın terini emerek refah seviyelerini yükselttikleri için yaşam kuralları açısından önde olabilirler. Ama insaniyetten mahrumdurlar. Bugünlerde işgal rejimi israil’in Filistin halkına yaptığı barbarca saldırılarda Batı ve Doğu emperyalist toplumların her zamanki gibi, yine işgal rejiminin yanında yer almaları bu tezimizin en güzel delilidir. Onların bu durumlarına bakarak, batı uygarlığının hayatın gerçekleri içinde neye tekabül ettiğini bilmek için başka delil aramaya gerek olmadığı kanaatindeyim.
Devam edecek...