Önceki ümmetlerde, kabul edilmiş olduğunun alameti olarak bir yere terkedilmiş olan kurbanı bir ateş gelip yerdi. Aynı zamanda bu, israil oğullarına gönderilen peygamberlerin gösterdikleri mucizelerdendi. Nitekim malum kavim, Peygamberimizden (s.a.v) de böyle bir mucize göstermesini istemiştir. Fakat “size daha önce bu dediğinizi getiren peygamberler gelmişti. O halde söylediklerinizde samimi iseniz Onları neden öldürdünüz” (Ali İmran:183) buyrularak söz konusu talepleri ret edildi. Önceki Ümmetlerde kurbanın kabul edilmesinin bir nişanı olarak etinin ateş tarafından yenmesi çok hikmetli bir durumdur.
Ateşin kurbanı yemesinin hikmeti nedir? Ateş, insanın nefsini, asabiyetini, şehvetini ve öfkesini ifade eder. İnsanın huzurlu, istikrarlı ve sakin olması için içindeki ateşin hararetli olmayan bir hamiyette, serin ve selam olması gerekir. Kurban, uzaklığın zıddıdır. Kurban kesen Müslüman,ruhuna ve rahim sahiplerine, akrabalarına, kardeşlerine yakınlaşarak onların ruhlarının serinliğini ve letafetini hisseder.
Kurban uzaklığın zıddı olarak insanı uzaklık algısından kurtarır. Onun uzak gördüklerini, uzak bildiklerini yakın eder. İnsan kestiği kurban vasıtasıyla, ruhuyla özüyle mukarreb hale gelerek ateşin yakıcılığından kurtulur. Onun içindeki ateş serin ve selam olur. O ateşin harareti gider, hamiliği ve letafeti kalır. Yakıcılığı ve isi gider, nuru ve enerjisi kalır. İşte kesilen kurbanın ateş tarafından yenmesi bunu ifade eder. Yani aslında kurbanı yiyen ateş, insanın içinde çıkan ateştir. O ateşin içinden çıkmasıyla birlikte insan; agresifliğini, öfkesini ve nefretini bir tarafa bırakmış olur.
Onlara Âdem’in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyla oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. Diğeri ise şöyle demişti: “Allah, yalnız takva sahiplerinden kabul eder”(Maide:27)
Ancak takva sahiplerinin kurbanı kabul edilir. Burada takva saldırı değil, korunma içgüdüsüdür. Kendini öfkeden ve agresiflikten kurtarmaktır. Başka bir Ayette de buyrulduğu gibi kendini ateşten korumaktır.(Tahrim:6) İşte kurbanı yiyen ateş, insanın içinde tutuşan öfke ve asabiyet ateşidir. Nefs ateşidir. Ateşi kurbanın yemesi, bu ateşin insanın içinden çıkmasıyla onun içinin dengelenmesi ve rahatlaması demektir.
Kurbanı kabul edilmeyen Kabil, son derece agresif, hırçın ve öfkelidir. Yakınlık algısından uzaktır. En yakınını bile uzak görmektedir. Kardeşini görmeyecek, onu öldürmekten çekinmeyecek kadar gözü dönmüştür. Kardeşi Habil’e,” Seni öldüreceğim” (Maide:28) demektedir. Neden? Çünkü ateşi içinde kalmıştır. İçinde kalana ateş onun kalbini katılaştırmıştır. O ateş, serinkanlı düşünmesine engel olmuştur. Artık onu yöneten ve yönlendiren onun öfkesidir. Öte yandan Habil, son derece sakindir. Huzurludur. Agresif değildir. Öfkeden ve nefretten kurtulmuştur. Kardeşi Kabil’e, “Allah’a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da, ben seni öldürmek için sana el kaldıracak değilim, ben âlemlerin Rabb’i olan Allah’tan korkarım(Maide:29) der. Neden? Çünkü kestiği kurban, ateşini dışarıya çıkarmıştır.
Mısır’da İhvan’a karşı büyük bir acımasızlık sergileniyor.Ülkemizde Şafiilerin ağırlıklı olduğu bölgelerde farz olarak görünmediği için kurban olması gerektiğinden çok daha az kesiliyor. Bu da diğer yerlere kıyasla kan davalarının buralarda çok daha fazla olmasına sebep oluyor. Bütün bunlar insanın içinde kalan ateşin onun gözünü döndürmüş olmasının sonucudur.
İhvanın bu tavrı, Habil’in tavrıdır. Çünkü ihvan kurbanını takdim ederken ateşten kurtulmuştur. Yoksa yapılanlara karşı böylesine sabretmek mümkün müdür? Onların hamisi ve müdafii Allah’tır. Onlara el kaldıranlar elbette ateşli bir cezaya maruz kalacaktır. Zalimlerin içinde biriken ateş, onlara fitne olacak en nihayet onları kurutacaktır. En sonunda kısas hükmünü icra edecektir.
Kurbanın insanı sakinleştirme, öfkede ve nefretten arındırma özelliği kurbanın en mühim ve en işlevsel yönlerinden birisidir. Ülkemizde, farz olarak görünmediği için kurbanın az kesildiği Şafiilerin ağırlıklı olduğu bölgelerde kan devaları diğer yerlere kıyasla çok daha fazladır. En basit meseleler bile çok acımasız sonuçlara yol açıyor. En son Mardin’de yaşanan aile katliamını, daha önce yaşanan Bilge köyü katliamını, Bismil’de yaşanan olayı buna örnek verebiliriz. Tamamen olmasa da kesinlikle bunun kurban kesmeyle-kesmemeyle ilgisi olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu agresiflik, bu kin ve öfke ateşin içte hapis kalmasının bir sonucudur.
Davamız “kan davası” değil “kurban davası” olmalıdır. Yakın olma ve yakınlaşma davasıdır, bizim davamız. Bir kurban nasıl ki Hz. İsmail’in kanına fidye olmuşsa aynı şekilde kesilen her kurban kanlarımızın korunmasına fidye olacaktır. Elimizi haksız yere kan akıtmaktan uzak tutacaktır. Eğer, kurban, davamız olmazsa; kaçınılmaz bir şekilde kan, davamız olur. Kurbanımız olsun ki kanlarımız kurban olmasın.
Kurban davası olan Müslümanlara selam olsun.