Kurban Bayramında maddi gücü yerinde olan her Müslümanın kurban kesmesi, Hanefilere göre vacip, Şafiilere göre ise sünnet-i müekkede yani önemli bir sünnettir. Bazı Şafii kardeşler, “kurban sünnettir” derken sanki hükmü yok gibidir şeklinde bir yanılgıya düşmüşler. Aslında Şafiilerde müekked sünnet, Hanefilerdeki vacibin karşılığıdır. Yani terki durumunda ceza ihtimali olduğu gibi büyük bir sevaptan mahrumiyet söz konusudur. Nitekim Peygamberimiz (SAV), “Kim ki kurban kesmeye gücü yeter de kurban kesmezse, sakın o kimse bizim namazgâhımıza yaklaşmasın!” buyurarak bunun önemine işaret etmiştir.(İbn-i Mace)
Bazı çevreler, hatta bazı âlimler ve özellikle bir kısım medya her Kurban Bayramı yaklaştığında “Yine hayvan katliamı! Efendim, kümes hayvanları kurban olabilir mi?” şeklinde bir sürü yersiz tartışmalar ve dedikoduların içine girerler. Ancak biz bu yersiz tartışmaların içine girmeden Kurbanın ruhi ve manevi yönü üzerinde biraz duracağız.
Kurban kesmek; kulun Allah’a yaklaşması, yakın olması, O’na olan takvasını, itaat ve teslimiyetini ispatlamasıdır. Hayvan boğazlamak ise sadece bunun sembolik bir canlandırılmasıdır. Hadis-i şerifte belirtildiği gibi, “Kesilen kurbanın ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Bilakis Allah’a ulaşan sadece kulun takvasıdır.”
Beşeriyet tarihinde kurban, bütün dinlerde var olmuştur ve bütün peygamberlerin sünneti olarak bilinir. İlk olarak Âdem Aleyhisselamın iki oğlu (Habil ile Kabil) kurban vermişlerdi; birininki kabul edilmiş, diğerininki ise kabul edilmemişti. Kur’an-ı Kerim’de, ‘onların verdikleri kurban neydi, ne şekilde vermişlerdi’ diye bir ayrıntı bulunmamaktadır. Allah (CC), ancak ihlas ile takva ile verilen kurbanları kabul eder.
Ancak İbrahim Aleyhisselamın, oğlu İsmail Aleyhisselamı kurban etmesi olayı en ayrıntısına kadar mevcuttur. Ve o günden itibaren insanlık tarihinde hiç unutulmayan ve terk edilmeyen bir miras, bir sünnet olarak süregelmiştir. Nesilden nesile, asırdan asra hep bu sünnet ihya edildi ve bu gelenek sahnede canlandırıldı. Hiçbir zaman unutulmadı ve hiçbir dönemde eskimedi. Her geçen gün biraz daha parladı. Her nesil tarafından aynen yinelendi ve her devirde kutsal bir değer olarak yerini muhafaza etti. Her hac mevsiminde kesilen kurbanlar, bu tarihi olayı yeniden canlandırmakta ve Müslümanların Hz. İbrahim misali ahde vefalı oluşlarını, Hz. İsmail misali itaat ve teslimiyetlerini, Hz. Hacer gibi cesaret ve fedakârlıklarını ispatlamaktadır.
Kurban gerçeğine böyle baktığımız zaman ancak onun ruhunu daha iyi anlamış, itaat ve teslimiyetin cevherini daha iyi idrak etmiş oluruz. İşte o zaman ancak bu dinin Rabbine, “niçin?” diye bir sual sormaksızın bizden istenen bedellere karşı memnuniyetle ve güven içinde boyun eğerek teslimiyet gösterebiliriz. İbrahim Aleyhisselam gibi Allah’tan bir işaret alır almaz tereddüt geçirmeksizin kendi nefsimizde kendimiz için hiçbir şey bırakmayabiliriz. Yaptığımız işlerde Rabbimizin rızası ve hoşnutluğundan başka bir düşünce taşımadığımızı kanıtlayabiliriz.
Şurası da iyi bilmelidir ki Allah-u Teâlâ, kullarını bir takım değerlerle sınayarak onların itaat ve teslimiyet derecelerini görmek ister. Bu husustaki sadakatleri bilinir bilinmez imtihanın da akışı değişir. Bela gibi görünen şeyler bir anda mükâfata ve necata dönüşüverir. İşte sonsuz lütuf ve kerem sahibi olan Allah (CC), dilerse dostu İbrahim’e yaptığı ikramın bir benzerini bizlere de yapabilir ve yapmaya Kadir’dir.
Ancak bu ikramlar kişiye göre değişebilir ve kişinin belki göremediği bir tarzda ve beklemediği bir anda tecelli edebilir. Bir şartla ki kişi, kurbanını keserken İbrahim Aleyhisselam misali en sevdiğini Rabbi için feda etmeli, yani Rabbinin yolunda kendi İsmail’ini kurban etmelidir.
İşte koyun boğazlamak ile İsmail’ini kurban etmek arasındaki fark! Şehit Ali Şeriati’nin dediği gibi, “Kurban vermek ayrı bir şey, koyun boğazlamak ayrı bir şeydir.” Kimi insanlar et yemek için kan akıtırlar, kimileri de kurban keserler. Ama siz mutlaka kurban keserek fakirler, yoksullar ve yetimlere bayram yaptırınız.
Elbette kurban için bir hayvan boğazlanır, ancak siz hayvanı boğazlarken en sevdiğiniz ne ise onu kastediniz. Daha açık bir ifadeyle dünyanızı ahiretinize kurban ediniz. Mevki ve makamınızı, şan ve şöhretinizi Allah’ın dinine ve davasına kurban ediniz. Kendi varlığınızı ve zenginliğinizi Allah’ın kelimesinin izzeti ve hâkimiyeti için kurban ediniz.
Kurbanınızı kurban olarak vermek dileğiyle Allah’a emanet olunuz.