Bağdat’la ilişkilerin kötü olduğu dönemlerde Erbil’le iyi ilişkiler; Erbil’le ilişkilerin kötüleştiği dönemlerde Bağdat’la iyi ilişkiler geliştirmek, son yıllarda Türkiye’nin Irak politikasında ortaya çıkan en belirgin tavır oldu.
Türkiye’nin bu değişken tavrı, başlıca üç nedene bağlanabilir:
Birincisi; İşgal sonrası Irak’ta yeniden şekillenen siyasal yapı ve Irak’taki dahili faktörler.
İkincisi; Ortadoğu’nun müzmin hastalığı haline gelen bölge için aktörlerin kendi aralarındaki mücadeleleri.
Üçüncüsü; Türkiye’de içeride olduğu gibi dış politikasında da Kürt meselesinin hala serinkanlı bir şekilde düşünmeyi engelleyen psikolojik bir bariyer olmayı sürdürüyor olmasıdır.
Haliyle Türkiye’nin bugüne kadar uyguladığı Irak politikası, Erbil-Bağdat arasındaki gel-git ilişkilere endeksli hale geldi. Erbil-Bağdat ilişkilerinin eninde sonunda uzlaşı temelinde bir zemine oturacağı muhakkaktır. Ancak Türkiye’nin bölgesel ve federal başkentler arasındaki ilişkileri karşıt alternatifler olarak telakki etmesinin Erbil ve Bağdat’ta güven noktasında nasıl bir karşılık bulduğu da düşünülmelidir.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun hafta içerisinde Irak’a yaptığı ziyaret kapsamında Erbil’i de ziyaret etmesi, Eylül 2017 referandumundan sonra Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile bozulan ilişkilerin yeniden düzelmesine dönük Türkiye tarafının bir irade beyanı olarak okunabilir. Referandum sonrası Türkiye’nin takındığı sert ve anlaşılmaz tavır, referandum öncesi dostane ve kısmen de duygusal ilişkileri yeniden canlandırır mı bilinmez. Ancak iki tarafın da ihtiyaç duyduğu ticari faaliyetleri yeniden canlandıracağına kesin gözüyle bakılmaktadır.
Referandum sürecinde -ki referandum birinci dereceden Irak’ın iç meselesiydi- Bağdat, Tahran ve Ankara’nın tepkileri birbiriyle yarışır iken, askeri müdahale tehdidi, kapı ve vanaların kapatılması gibi tehditlerle Ankara açık ara öne geçmişti. Vana konusunda Bağdat ile Erbil’in kısmi anlaşması oluşurken “Kapıların kapatılması” yoluyla verilen açlıkla terbiye mesajı, Kürdistan bölgesini teğet geçecek Habur alternatifi Ovaköy sınır kapısının açılması çalışmalarını beraberinde getirmişti. Nitekim alternatif kapı her an açılabilir.
Türkiye, Kürdistan bölgesine karşı bu denli şahinleşirken, Bağdat ile Erbil bir çok noktada anlaşmaya vardı. İran, referanduma karşı olmasına rağmen ticari ilişkilerini daha fazla sıklaştırarak Türk firmalarından boşalan ticaret boşluğunu doldurma yoluna gitti. Oysa Habur yolu, Kürdistan bölgesini dünyaya bağlayan en önemli yol iken, Türkiye açısından da son yıllarda uygulanan bölgesel politikalar sonucu Irak’a ve Irak üzerinden Arap ülkelerine açılan tek yol olarak kalmıştı.
Açlıkla terbiye metodunun sonucu olarak ağırlaşan ticaret Kürt bölgesini olumsuz etkilediği gibi, Türkiye’yi de önemli derecede olumsuz etkiledi. Habur sınır kapısındaki canlılık, aynı zamanda Türkiye’nin başka bölgelerini de kapsayacak bir etkiye sahipti. Son zamanlarda Türkiye’de baş gösteren ekonomik kriz her ne kadar “Dış güçlerin operasyonu” olarak telaffuz edilse de Habur yolunun önemli oranda bloke edilmesi, yaşanan ekonomik krizin ve dolayısıyla “İç güçlerin operasyonu”nun krizi tetiklenmesinde önemli bir önemli etkisi olmuştur.
Bölgesel bazda israil-Suud-BAE ekseninin oluşmasıyla birlikte geri kalan aktörlerle işbirliği ihtiyacı, İran ambargosundaki muafiyetlerin kaldırılmasıyla beraber Türkiye’yi etkileyecek petrol ithalatı ve alternatif pazar ihtiyacı, güvenlik kaygıları ve PKK ile mücadele gibi konular, Türkiye için bir bütün olarak Irak ve Kürt bölgesel yönetimi ile ilişkilerin normal seyrine döndürülmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu gerekçeler, israil-Suud-BAE örgütünün hedefindeki tüm ülke ve topluluklar için de geçerlidir.
Aynı zamanda referandum sonrası oluşan hava, Kürt bölgesi için de önemli tecrübeleri beraberinde getirmiş olmalıdır.
Her şeye rağmen bozulmaması gereken ilişkilerin yeniden canlanacak olması iki taraf için de olumlu sonuçlar doğuracaktır.