Neler görmedi ki, neler yaşamadı ki...
Evlatlarının sürgünlerden, zindanlardan, işkencelerden, kıyımlardan, ölümlerden geçmesini mi görmedi. Zilan, Dersim, Ağrı, Palu ve Amed'in acısını mı çekmedi.
Yok mu sayılmadı, “kart kurt”tan mı görülmedi. “Bi tirkî ka kîlok dims” gibi trajikomiklere mahkûm mu kılınmadı. Evet, diline kelepçeler, dinine prangalar mı, kültürüne örf ve adetlerine zincirler mi vurulmadı. Kırsalda tek parti -Chp- mi dayatılmadı. Köylerde Chp dışında başka partiye vermek kimsenin haddine miydi?
Evet, son asrın hangi çağdaş(!), medeni(!) faşist hamlelerine maruz kalmadı ki; söyleyin bana.
Öyle ki Zilan katliamında kıyametler koptu da, çocuklu kadınlar, çocuklarının ağlama sesleri onları ele verir diye korkudan göğüslerine bastırmak suretiyle bebeklerine kıydılar, kimi de onları nehre attı. Hangi kalp taşır bu acıyı söyleyin bana. Bu tarihi vakıaların telafuzu, dile getirilmesi bile bu kadar zorken yaşanmasına yürek mi dayanır.
Yüzsüzler! Dün Kürdistanın Müslüman yiğit evlatlarının ölümüne kına yakanlar, “fareler gibi zehirlendiler” şeklinde manşet atanlar; bu gün sanki Kürtlerdenmiş gibi görünüyorlar. Doğrusu burada bir düzeltme yapmak gerekirse Kürtlerden yana değil sadece Hdpkk'den yana görünüyorlar. Meseleye dönersek bitti mi dersiniz, Hayır.
Evet, dün Kürdistan'a faşizmi dayatanlar, kafataslarına göre hesap yapan faşistlerin faşistliklerini yazmaya ne kâğıt ve kalem, ne klavye ve parmak dayanır. Faşistlerin seleflerinin icraatlarından(!) bu kadarıyla yetinelim. Gelelim, faşistlerin haleflerine.
Selefi ve halefiyle faşist faşisttir. Kafatasçı, tahammülsüz, tekçi, dayatmacı, baskıcı, her şeyi en iyi bilen, kendinden olmayanı silen, farklı renge ve görüşe diş bileyendir.
Çünkü selefleri Kürdistan'ı, yıllarca zorla Chplileştirdi, halefleri onlardan geri mi kalır; onlar da Hdplileştirdi. Bu hususta medyaya en son düşen haberlerden biri, Hdp'ye oy vermediklerinden dolayı haritadan silinmekle tehdit edilen köyün hikâyesidir. İsteyen buna internetten ulaşabildiği için bu meseleyi anlatacak değilim. Fakat haleflerin başka bir faşizan uygulamalarını ele alacağım.
Mesele mi, Mardin'deki Mardin Büyük Şehir Belediyesine bağlı bir kurum olan MARSU'nun tahamülsüz uygulamalarıdır. Mardin'in Büyük Şehir olmasıyla birlikte kurulan MARSU'ya farklı kurumlardan geçen farklı sendikalardan memur ve işçiler vardı. Onların içinden yüz elliye yakını Memur-Sen'e bağlı olan Bem Bir Sen'e üyeydiler. Fakat MARSU üst yönetiminin baskı ve şantajları sonucunda başta yüze yakın Memursenli istifa ettirildi. Bu son ay içerisinde de kalan Memursen üyelerinden yirmisi daha istifa etmemeleri halinde Dargeçit'e veya Midyat'a sürgün edilecekleri tehditi üzerine istifa etmek zorunda bırakılmışlardır. Sendikalaşma ve örgütlenme hakkının yok sayıldığı, zorbalığın, dayatmanın ve tekçiliğin hüküm sürdüğü bu durumu görmek için MARSU'nun kuruluşundan bu güne MARSU'daki önceki ve sonraki sendika üyeliklerini karşılaştıran istatistik bilgi içeren küçük bir form yeterlidir. Garip olan şimdiye kadar bunun konuşulmamış, araştırılmamış, yazılmamış olmasıdır. Büyük bir ihtimalle Hdp'nin elinde olan tüm belediyelerde bu durum söz konusudur. Bir an önce bu konuda bir araştırma yapılması, tek sendikayı dayatan, örgütlenme hakkını gaspeden kişilerin deşifre edilmesi elzemdir. Sözün burasında yerelde ellerine geçen kurumlarla baskıcı, tekçi, dayatmacı zihniyetlerini pratiğe döken faşistlerin haleflerine, selefleri tüm faşizan uygulamalarına rağmen kaybettiyse, onların da faşist uygulamalara başvurdukları müddetçe kaybetmeye mahkûm olacaklarını bilmeleri gerekir.
Vesselam.