Bu hafta Irak Kürdistanı, petrol ve Türkiye konusunda uluslararası basında arka arkaya çarpıcı yazılar yayımlandı. Yazı içerikleri, kimi bölümler bana hayli tanıdık geldi. Arşive girdim. Önce arşivden alıntılar, sonra uluslararası basının sözünü ettiğim yazılarından.
Arşivi 2012 Mayıs ayından daha geriye doğru giderek taradım. 26 Mayıs 2012. Yazı başlığı “İşin içine ‘Kürdistan petrolü’ girerse...” Yazıdan bir bölüm:
“... Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi, birkaç gün önce günde Türkiye’ye milyon varil petrol taşıyacak bir boru hattı inşa edilmesi planını açıkladı... Söz konusu açıklama, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin geçen hafta Ankara’ya yaptığı önemli ziyaretin ardından geldi. Türkiye, -özellikle medyasıyla-, Neçirvan Barzani’nin ziyaretine PKK konusunda yapılacağı öne sürülen ‘işbirliği’ üzerinden odaklanmıştı. Elbette ki ziyaretin bu boyutu önemliydi ama Neçirvan’ın asıl amacı, Irak Kürdistanı’ndan Türkiye’ye uzanacak ‘boru hattı’ anlaşmasıydı... Günde 1 milyon varil kapsamında ham petrol taşınmasına imkân verecek boru hattı yapımının ikinci aşaması ise 2013 Ağustos ayına kadar tamamlanacak ve bu hat, Kerkük-Yumurtalık hattına bağlanacak...
Hesap, tümüyle tutmuş vaziyette ve Irak Kürt yönetiminin ‘stratejik ufku’nu ortaya koyuyor. Bu ‘stratejik ufuk nedir?’ diye sorarsanız, cevabı zor sayılmaz. Irak Kürdistanı’nın ‘bağımsız devlet’ olarak oluşumu...”
Bir 11 ay sonra, 17 Nisan’da Bloomberg.com’da “Türkiye’nin, Bağdat’a meydan okuyarak, Kürtlerle Petrol Anlaşması imzaladığı bildiriliyor” başlıklı haber-yorum yazısından satırlar:
“Konuyu yakından bilen iki kişinin bildirdiğine göre, Irak’ın Kürt bölgesi Türkiye ile ona doğrudan petrol ve gaz sağlayan tarihi bir petrol anlaşması imzaladı. Anlaşma, geçen ay, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ankara’da Kürt Başbakan Neçirvan Barzani ile Ankara’daki buluşmasında imzalandı. Haberi veren kaynaklar, anlaşma özel olduğu için kimliklerinin açıklanmasını istemediler.
Kürt hükümeti, Kürtleri ayrı anlaşma imzalamamaları konusunda uyarmış olan Bağdat’taki Irak hükümetini by-pass edecek nitelikteki anlaşmaya göre, Türkiye’ye doğrudan petrol ve gaz satacak. Haberi veren kişilerden biri, Türkiye’nin, (Kürt bölgesinin) Irak’ın geri kalanıyla sınırını oluşturan alanda imtiyazlar elde etmiş olan Exxon Mobil Corp.’daki Kürt hükümet hisselerini da alabileceğini bildirdi...
Türkiye ile böyle bir anlaşma Kürtleri Irak bütçesine daha az bağımlı yapacak... İrlanda’da University College Cork’ta misafir öğretim üyesi olan Aziz Serdar’a göre ‘Petrol milliyetçilik ile bağlantılı’. Aziz Serdar bu konuda şöyle söylüyor: ‘Barzani petrolü pozisyonunu güvence altına almak ve bunu bağımsızlığa giden bir yol olarak gören halkı seferber etmek amacıyla kullanıyor. Türkiye için, anlaşma ithalat faturasını ve 800 milyar dolarla ekonominin temel zayıflığı olan cari açığı azaltacak daha ucuz enerji kaynağına ulaşmak demek...”
Bloomberg, söz konusu gelişmenin, mevcut ‘Süreç’ ile ilişkisine de şu cümlelerle değinmiş: “Son yıllarda Türkiye, Irak Kürtlerinin özerkliğine yönelik daha önceki husumetinden vazgeçmiş ve onlarla bir ittifaka yönelmişti. Daha önceleri Kuzey Irak’ta özyönetimin Türkiye’nin kendi Kürt azınlığını benzer haklar istemeye özendireceğinden kaygılanmıştı. Bu yıl Türk hükümeti neredeyse otuz yıldır Türkiye’nin güneydoğusunda savaşmakta olan Kürt militanlarla barış görüşmeleri başlattı.”
Arşive dönelim ve 2 Mayıs 2012’ye gidelim. Yazı başlığı: “Irak’ta ‘bağımsız Kürt devleti’ne sıra geldi mi?” Yazıda, Erbil’de yayımlanan Rudaw dergisinde, ABD’nin bir numaralı Kürt uzmanı Peter Galbraith ile yaptığı söyleşiye atıf var. Irak’ta ‘Kürdistan bağımsızlığı’ yanlısı olduğunu her vakit hararetle savunmuş olan Peter Galbraith konuşuyor:
“... Başkan Mesut Barzani ile Başbakan Neçirvan Barzani, tam bağımsızlık önündeki en önemli engelleri kaldırdılar. Türkiye ile sıkı bir siyasi ve ekonomik ilişki geliştirdiler. Kürdistan’da bağımsızlığın mali zeminini sağlayan bir petrol endüstrisi yarattılar ve çeşitli uluslararası yatırımları teşvik ettiler. Kürdistan’ın, Irak’ta ve patlamaya hazır bir bölgede Amerika’nın yegâne güvenilir ve demokratik müttefiki olduğunu ortaya koydular...”
Şu satırlar, aynı yazıda Peter Galbraith’e değil; bendenize ait:
“Eğer Irak’taki gelişmeler önlenemez bir seyirle Kürtlerin Bağdat’tan kopmasına yol açarsa, ‘bağımsız’ olsalar bile, bunun ‘Türkiye’nin şemsiyesi’ altında olmadan var olabilmesi mümkün değil...”
Bu yazıdan yaklaşık 11 ay sonra, birkaç gün önce, 14 Nisan’da Washington Post’un önemli kalemlerinden Jackson Diehl’in “In Iraq, a Kurdish Renaissance” (Irak’ta Bir Kürt Rönesansı) başlıklı bir yazısı çıktı. İki yıldır her toplantıda ‘Arap Baharı’ kavramına itiraz eden ve onun yerine ‘Arap Devrimleri’ demeyi tercih eden benim açımdan, çok ilgi çekici bir paragrafla girmişti yazısına:
“Şimdi artık ‘bahar’ 2011’in Arap devrimlerini izleyen siyasi kargaşa ve iç savaşın yanlış tanımıdır. Fakat Ortadoğu’da bir ulus için özgürlük ve refahın çiçek açmaya başladığı görülüyor. Irak Kürdistan hükümetinin üst düzey yetkilisi Fuad Hüseyin, keyiften dört köşe, ‘İnsanlar, Arap Baharı’ndan değil, Kürt Baharı’nı konuşmaya başladılar’ diyor...
Kürdistan, mükemmel olmasa da, bir demokrasi; toprakları barış içinde ve ekonomi yılda yüzde 11 ile büyüyor. Yabancı yatırımcılar ışıldayan yeni havaalanlarından, özellikle Kürtlerin kontrolündeki petrol sahalarına yatırım yapmaya geliyorlar. Exxon, Chevron, Gazprom ve Total, bölge hükümeti ile anlaşma imzalayan çokuluslu şirketler arasında. Kürdistan’dan Türkiye’ye döşenmekte olan yeni bir boru hattı, petrol ihracatının birkaç yıl içinde günde 1 milyon varile fışkırmasını mümkün kılacak. On yıl önce bölgenin 5.2 milyonluk nüfusu için tek bir üniversite varken, şimdi 30 tane var...
Daha büyük hikâye, 30 milyon civarında Arap-olmayan bir ulus olan ve bir devletten mahrum bulunarak Türkiye, Irak, İran ve Suriye arasında bölünmüş durumdaki Kürtlerin, bölgenin sürekli kurbanları ve piyonları olarak uzun karanlık tarihlerini aşmak üzere olmalarıyla ilgili. Yirmi beş yıl önce Kürtler Saddam Hüseyin’in kimyasal silahlarıyla katlediliyor ve Türkiye tarafından eziyet ediliyorlardı. Kürt isyancılar ile Türk ordusu arasında şiddetli bir gerilla savaşı hüküm sürüyordu.
Şimdi Türkiye, Kürtlerin en yakın müttefiki ve Suriye’den Irak-İran sınırına uzanan alanda kendi kendini yönetecek olan Kürt toplulukların potansiyel dayanağı olarak ortaya çıkıyor. Irak Kürt hükümeti ile sıkı ilişkiler kurmuş olan Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şimdi isyancı PKK ile bir barış anlaşmasının müzakeresini yapıyor...
Onca zamandır aleyhlerine çalışmış olan Ortadoğu jeopolitiği, şimdi Kürtler lehine çalışıyor...”