25 Eylül'de yapılacak referanduma doğru gidildikçe homurdanmalar iyice artacağa benziyor.
Meseleyi savaş sebebi sayanlardan tutun, Barzani ailesinin bu meseleyi yolsuzluklarına kılıf olarak giydirmek istediğine varana dek bir sürü yaklaşım, analiz ve değerlendirme…
Oysa bu öyle bir meseledir ki her şeyden önce soğukkanlı olmayı gerektiriyor.
Öfke, hissiyat, hele hele hamasetle hiç değil; sağduyu ve metanetle yaklaşmak gerekiyor.
IKBY Başkanı Mesut Barzani'ye daha fazla kulak vermek gerekiyor:
"Bu referandumu bu zamana kadar ertelememiz bile bir hataydı. Eğer daha fazla geciktirirsek işler daha kötü olacak. Bu yüzden doğru zamanın geldiğini düşünüyoruz."
Meseleyi ister Kürt meselesi ister Kürdistan meselesi bağlamında ele alalım, bu mesele artık bölgesel ve uluslararası bir boyut kazanmıştır.
Meselenin bu raddeye gelmesinin en büyük vebali ve günahı ise emperyalist temelde kurulan ulus devletlerin tekçi, ırkçı ve faşizan yaklaşımlarıdır.
Ortadoğu denilen İslam coğrafyasında Filistin meselesinden sonraki en kanlı, en can yakıcı sorundur bahse konu olan.
Bu öyle bir meseledir ki bir asra yakındır çözüme kavuşturulmadığı için, milliyetini dinine feda eden sahipsiz ve değerli bir kavmin binlerce, on binlerce evladını dinsizlik denizine insafsızca ve vicdansızca gark etmiştir.
Öyle bir meseledir ki bir halk, Allah'ın ayetleri hükmündeki en temel haklarını az buçuk talep ederken bile katliamdan geçirilmiştir.
Yine öyle bir meseledir ki zulümler, cürümler, örgütler, uluslararası komplolar, sabotajlar ortaya çıkarmış ve çıkarmaktadır.
Evet, bu mesele adalet ve eşitlik temelinde çözüme kavuşturulmadığı takdirde bir o kadar yıkım ve zulmü daha beraberinde getirecek ve sadece Kürt halkı aleyhine değil; bu cürümde parmağı bulunan herkes aleyhine beka sorunu ve drama dönüşecek.
“Aşılan yüz yıllık süreçte Kürtlerin Irak'la birleştirilmesi girişimleri sadece Kürtler açısından değil, Iraklılar açısından da başarılı olmamıştır” diyen Barzani'nin bu sözünü destekleyen o kadar somut gelişme var ki başlı başına bir araştırmanın konusu olmayı hak etmektedir.
Gerek egemenlik gerekse de kaynakların paylaşılması hususunda ortaya çıkan ayrılıkların çatışmaya dönüşmesi ihtimali bölgede –hafazanallah- yeni bir kaos döngüsünün kapısını aralamaktadır.
Kaldı ki ırka dayalı bir Kürt devleti değil, her türlü farklılığın bünyesinde “kendileri” olarak yaşayacakları bir ortak vatan, ortak devlet tasavvuru yıllardır pratize edilmiş ve bunda başarılı olunmuştur.
İslami değerler noktasında hassasiyet taşıyan herkes, Kürt halkı arasına tekçi ve katı ideolojik gayr-ı ahlaki yaklaşımları dikte ettirmeye çalışan kan dökücü, kaos çıkarıcı zihniyetler yerine halkının inanç ve değerleri ile barışık ve Kürt halkı nezdinde ciddi bir itibara sahip Mesut Barzani'nin öncülüğündeki bu çözüm adımını yabana atmamalı; meseleyi bir kez daha bütün boyutları ile ele almalıdır.
Meseleyi bu ciddi ve vahim boyutları ile ele almak yerine ABD-israil parantezine mahkûm etmek, siyonist-emperyalist cepheye yeni alanlar açmaktan başka bir işe yaramayacaktır.