Suriye ve Irak özelinde Ortadoğu'da küresel emperyalizmin projelerinin bugün icra edilmeye çalışıldığından hiç birimizin şüphesi yoktur. Yine şüphemizin olmadığı hususlardan biri de emperyalizmin sınırların yeniden çizilmesi projesinin odağında Kürt halkının ve Kürt coğrafyasının olduğu gerçeğidir. Bu açıdan hamasi ve tepkisel yaklaşımlardan ziyade akl-ı selim ile yaklaşılması ve bu projelerin nerelere vardırılmak istendiğinin öngörülebilmesi lazımdır.
Barzani'nin Kürdistan'ın bağımsızlık referandumu, teenni ile yaklaşılması gereken meselelerin başında gelmektedir. Sınırların yeniden şekillendirilmesi projesinin odağında Kürt bölgelerinin bulunduğu, Barzani, Talabani ve PYD bölgelerinden müteşekkil üç küçük Kürdistan'ın oluşturulacağı, bunun bir ABD-israil projesi olduğu yönündeki iddiaları reddedecek veya doğrulayacak somut verilere sahip değiliz. ABD'nin, Türkiye'nin tüm karşı çıkış ve asılmalarına rağmen PYD kartından vazgeçmemesi gösterdi ki eğer Amerika'nın böyle bir projesi varsa bunu gerçekleştirmek için başta Türkiye olmak üzere hiç kimseye takılmayacaktır.
Irak Kürdistan'ının bölünmesi ve PYD'nin devletleştirilmesi şüphesiz ki ne Kürtlerin, ne Türkiye'nin ne de ümmetin maslahatınadır. ncak Barzani meselesinin mutlaka ayrı değerlendirilmesi gerekir. Barzani'nin hareketinin bölgenin maslahatına hizmet edecek bir duruşa evrilebileceğini düşünüyoruz. Özellikle altını çizmek istediğimiz husus, bu harekete Türkiye ve İran'ın düşmanca yaklaşımı, Amerikanın böyle bir projesi yoksa dahi Barzani'yi onların kucağına itecek, onlara mecbur bırakacak ve şu an itibarıyla bir varsayım olan bu projenin hakikate dönüşmesine neden olacaktır.
Emperyalizmin bugün Ortadoğu'daki projelerinin başında Türk-Kürt Kardeşliğinin önünü almak, hatta onları bir birine düşman haline getirmek ve savaştırmak olduğunun altını çizmek istiyoruz. Bunun nedenini bugünün verilerinden ziyade, tarihteki birlikteliklerinde aramak gerekir. Bunun için bu iki halkın Malazgirt'te, 1514 yılındaki İdris-i Bitlisi dönemindeki beraberlikte, Kurtuluş savaşında ve nihayet 15 Temmuz darbe girişimindeki birlikteliklerinin tarih sayfalarına nasıl altın harflerle yazıldığına bakmak, bu birlikteliklerin iki topluma da, Ortadoğu'ya da, ümmete de nasıl büyük kazanımlar getirdiğini görmek gerekir. Emperyalizmin bu topraklardaki hesaplarının bozulmasını, Türk-Kürt kardeşliğinin gerçek manada te'sis edilmesinde saklı olduğunu artık görmemiz gerekir.
Bu önemli kavşakta Türkiye-İran birlikteliğinin de zarureti bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Türkiye ve İran, emperyalizme karşı güçlerini birleştirmek zorundadır. İkisinin ilk olarak acilen ortak bir strateji ile özellikle Barzani'yi emperyalizmin kucağına düşmekten kurtarması, üç toplum için de artık hayati bir önem kazanmıştır. Barzani, bugüne kadar hep Türkiye ile müttefik olmuştur. Bu iki toplumun birbirine şiddetle ihtiyacı vardır. Bağımsız bir Irak Kürdistan'ının, sağlıklı bir yaklaşım göstermeleri halinde Türkiye ve İran'a zararı değil, ciddi katkıları olacaktır. En basiti; ittifak etmiş İran, Türkiye ve Barzani üçlüsünün bu bölgede sırtını yere getirecek bir güç dünyada yoktur.
Barzani'nin bağımsız Kürdistan kurması halinde, Türkiye ve İran ülkelerindeki Kürtlere kötü örnek teşkil edeceği yönündeki korkuların son derece yersiz olduğunu düşünüyoruz. Kötü örneklik, bu iki ülkenin tutumlarına bağlı olan bir husustur. Zira bu iki ülke, gelinen noktada artık Kürt toplumuna dair ötekileştirici fiili duruma son vermeli ve sorunlarını kökten çözmelidir. Kürtlere aidiyet hissettirecek fiili durum oluşturulmadığı müddetçe Barzani bağımsızlık ilan etsin veya etmesin Kürtler, dört ülkede de emperyalizmin elinde vazgeçilmez kart olmaya devam edeceklerdir.
Kürtlerin bu gün küresel emperyalizmin projelerinin odağında olması, Kürtlerin kötü bir halk olmasından değil, Türkiye ve İran'ın yanlış stratejilerinden ve yaklaşım tarzlarından kaynaklanmaktadır. Irak ve Suriye'yi zikretmiyorum. Zira bu iki ülkede de artık merkezi bir devlet politikası kalmamıştır.