Cumhuriyetin ilk yıllarında “tek parti” dönemiyle “tek tip” insan kişiliğini oluşturma gayretiyle yola çıktılar. Emperyalist devletlerin kendilerine verdikleri topraklar karşısında bütün manevi değerlerini satmaya kararlıydılar. Onlara sadık olduklarını ispat noktasında değerli âlimleri itibarsızlaştırmaya ve kendine itaat etmeye mecbur bırakmaya çalıştılar. Kendilerine itaat etmeyen yüzlerce âlimi idam sehpalarında sallandırdılar. “Özgürlük” adı altında Anadolu kadınlarının iffetiyle meşhurluklarını hedef tahtasına koydular. Akbabalarına şirin görünmek adına kadınların tesettürünü almaya çalıştılar. Bu zihniyet üzerine yıllarca çalıştılar. Sonrasından Yeşilçam filmleriyle bu saldırıları bir sembol haline getirmek istediler. Ancak bütün bu çabaları özellikle Kürdistan dediğimiz bölgede pek itibar görmüyordu. Dinlerine bağlı ve âlimlerine sevdalı bu Kürt halkından pek teveccüh görmüyorlardı. Öyle ki tesettür bir gelenek halini almış ve bu aziz toplumun vazgeçilmezi arasındaydı. “Namus” kavramı bu bölgede başka bir değer ifade ediyordu.
Ta ki onların fotokopisi çıkıncaya kadar… Cumhuriyetçilerin 70 yılda başaramadıklarını fotokopileri maalesef 30 yıl içerisinde başardılar. İslam'ın değerlerinden uzak ve hiçbir manevi değeri taşımayan sarhoş bir nesil ortaya çıkardılar. Birçok projelerini bu sarhoş gençlik üzerinden uygulamaya çalıştılar, çalışıyorlar. Evet, son zamanlarda manevi değerleri hedef tahtasına koyan PKK'den söz ediyorum. Cumhuriyetçilere verilen sözlerin aynısını bugün bazı değerler karşısında kulaklarına fısıldanıyor. Bu şeytani fısıltılar karşısında kendi zihniyetlerini ilan ediyorlar. Gerçek yüzlerini ortaya koyarak İslam'ın kadim değerlerinden olan çarşaf'a hakaret ediyorlar. İslam'a düşmanlıklarını her seferinde kusuyorlar. “Biz kimsenin namusu değiliz” pankartlarını okuma bilmeyen kadınlarımızın eline veriyorlar. Ne ilginçtir ki artık bunu saklama gereğini duymuyorlar. Ya da bununla birilerine mesaj veriyorlar. “Söz ettiğiniz Kürdistan devletinin temsilcileri ancak biz olabiliriz, haydi sözünüzde durun” demeye getiriyorlar. Ya da “İslamsız bir Kürdistan'ı istemiyor muydunuz?” işte ispatı demek istiyorlar. Evet, bununla ne demek istediklerini çok iyi biliyoruz. Zamanında dedikleri gibi “Kürdistan da laikliğin teminatı biziz yoksa Kürt Hamas'ı gelir” argümanları bir yerlere mesaj değil miydi?
Bütün bunlara karşılık diyoruz ki doğrudur, Kürt Hamas'ı doğuyor. Doğmak demek belki yanlış olur, büyümüş, serpilmiş ve olgunlaşmış durumda. İster buna Hizbullah deyin ister Hüda Par deyin ister Mustazaf'lar cemiyeti deyin ister herhangi bir tarikat deyin… Fakat şu bir gerçek ki cumhuriyetçilerin tüm baskı ve zulümlerine karşılık nasıl bu nesli yok edemediyseler onların fotokopileri hiç edemeyecekler. 90'lı yıllarda bir imha operasyonuyla bu camianın üzerine gidildi ama Allahın lütfüyle hiç ummadıkları durumla karşı karşıya kaldılar. Bu yaldızlı sözler değil, oluşan bir hakikattir. Bu tabloyu gören fakat görmek istemeyen birçok güç var ki bu gücün aşikâr olmaması için bütünüyle bir gayret içerisindeler. Fakat şu hakikat unutulmaması gerekir ki güneş balçıkla sıvanmaz. Bu iklimin güneşi doğmuştur ve gittikçe yeryüzünü aydınlatmaktadır.
Bu güneşi görmek istemeyen Laik ve Marksist düşüncelilere bir diyeceğimiz yok. Ancak bu güneşi görmek zorunda olan tüm iman sahiplerine diyeceğimiz şu ki; saflar belirginleşmiş. İslami şiarlara saldırılar bu çizginin netliğini ortaya çıkarmış. İslami grup ve farklılıkları gözetmeksizin bir “toplam” saldırı söz konusudur. Bunlara karşı güçlerinin birleşmesi ve kenetlenmek şarttır. İslami değerlerin korunması adına herkes elini taşın altına koymak zorundadır. Bu konuda öncülük eden ve sesleri çok çıkanları görmek ve onlarla dayanışma halinde olmak hepimizin boynunun borcudur.