Sayın “Irk Atama Daire Başkanlığı”. Gördüğüm lüzum üzerine Kürd'lükten istifa ediyorum.
Zira “makbul” Kürd olmayı bir türlü beceremediğim gibi, büyük kadirşinaslık gösterip himaye eden Türk'lere, Araplara hatta Fars'lara bile layık olmayı da bir türlü beceremedim. Var olduğum günden beri gün yüzü görmedim. Aşağılanıp horlanmaktan, itilip kakılmaktan bıktım usandım.
Tarih boyunca onlarla iyi geçindim. Gönül koymasınlar diye bir iki teşebbüs hariç hiç devlet kurmadım. Kadimlik! zedelenmesin diye hep tebaa oldum. Hep kendi topraklarımda ama onların devletinde yaşadım. Onlar için savaştım. Onlar için öldüm. Ama hiç yaranamadım. Hep horlanıp dışlandım. Ben ne “ben” olabildim ne de “onlar”… Ne zaman şımarıklık yapıp bazı taleplerde bulundum, yediğim “nankörlük” şamarları, basılan “kafir”, “hain” damgalar beni kendime getirdi, haddimi bildirdi.
Herkese “devlet” dağıtıldığı zamanda benim “ümmet damarım” öyle kabardı ki, bana gelen bütün “ulus devlet” tekliflerini red ederek ulus devletlerin birer parçası olma fedakarlığında bulundum. Param parça olma pahasına… Ama “makbul Kürd” olamadım. Yaranamadım. Küffarlarına kıyam ettim. “Kafir”, “İngiliz işbirlikçisi” oldum. Sürüldüm, dövüldüm. Adımı bile aldılar benden. Ben “yok” hükmünde oldum. İyi bir Arap, Türk veya Fars olmayı denedim. Onu da çok gördüler. Ya da beceremedim. Adımı geri istedim, işbirlikçi, hain, Ermeni oldum. Hak etiğim cezayı aldım tabi. Kolum budandı, bacaklarım kırıldı, kafam yarıldı.
Öf ki nasıl öööfff! Kürd olmak ne zor iş be kardeşim.
Bir süreliğine Beynel menzileteyn (Kürd Türk arası bir şey) olarak kalayım dedim. Ama gah “qart” oldum gah “qurt”… Yine de bu densizliğim anlaşılmasın ve Müslümanlığıma halel gelmesin diye “köprü ayağında”, “merdiven altlarında” “fındık ve pamuk tarlalarında” terbiyeye muhtaç bir asi olduğumu bilerek mutlu olmaya çalıştım. Velinimetime minnet duymalıydım.
Israrla kardeşliğimiz zedelenmesin, olmayan ümmet parçalanmasın dedim. Ama ne kardeş olmayı ne de Ümmetin parçası olmayı beceremedim.
Ecnebilerin, ezilmişliğimizden yararlanarak ifsad ettikleri kimi dağa-bağa kaçan çocuklarımıza en büyük şamarı ben attığım halde yine “sahipler” büyük darbeyi bana attılar.
Olmuyor! Olmuyor! Olmuyor! Ne yapsam olmuyor, ne giysem yakışmıyor. Bana göre biçilen bir tek gömlek bulamadım şu dünyada. Çok zor Kürd olmak be Sayın Başkan!
Hiç hakkı olmayan hep ben. “Kafir”, “hain” işbirlikçi”, “Siyonist”, “haçlı” damgası yemeden küçük bir hak talebinde bulunma becerisini gösteremeyen yine ben. Bazen bu kadim! kavimlerin bana bahşettikleri soluduğum havaya, yediğim ekmeğe, içtiğim suya bile ihanet ediyormuşum. Şöyle etrafıma bakıyorum, biraz Filistin'e, biraz Afganistan'a, biraz Bosna'ya, biraz Çeçenistan'a biraz Arakan'a özenme hadsizliğinde bulunayım diyorum. Hemen hadsizliğimi bildiren okkalı bir “zındık” damgası yiyerek uslanıyorum.
Yine azıcık başımı kaldırıp etrafıma baktığımda nerdeyse bütün millet, ideoloji ve inançların bir biriyle kanlı bıçaklı olduğunu görüyorum. “Herhalde benim bir soluklu nefes almamı fark etmezler bile” diyerek bir soluk almaya çalışırken bir de ne göreyim; bana karşı ne din, ne devlet ne de inanç ayrılığı… Tek cephede, ellerindeki bıçakları bana doğrultmuş üzerime yürüyorlar.
Benim işim çok zor be Sayın Heyet!
Ne “havam” var ne suyum ne de toprağım… Ne benim için kükreyecek bir Aslan; ne de ağlayacak bir Ana-vatan… Hem öksüz hem de yetimim ben sayın heyet! Nankör olduğum için Allah'a da isyan etmiş oluyormuşum. Rab'bimi de benden almaya çalışıyorlar. Herkese her şey helal ama bana gelince kitabın “en derin ve en ince” hükmüne göre haram. Bana attıkları her tokadı O'nun adına atıyorlar. Onlar çok torpilli be Sayın Heyet! Rab'bin emirlerine hepsinden çok uyduğum halde en “asi”, en “baği” hep ben oluyorum. Bu dünyada hayır yüzü görmediğim gibi beceriksizliğimden olsa gerek öbür dünyada da “yerin yok” diyorlar.
Her ne kadar Kitap'tan anladığım tersiyse de “kafası az çalışan” olarak benim söylediklerim muteber olacak değil ya!
Ben çok bahtsızım be Sayın Heyet! Her iki dünyada da kaybediyorum diyor kadim! kavimler.
Dostlarına da güvenerek halkının reyine başvuran en “ehven”, en “makbul” ve en “kardeş” Kürd'ü bile aç bırakmakla; tecritle tehdit ediyorlar. Haklılar ama! Meğer bu Barzani aslında siyonist'in, Haçlı'nın, işbirlikçinin ve devşirmenin en önde gideniymiş. En ehveni böyle ise varın siz düşünün diğer Kürd'leri.
Bu nedenle çok zor Kürd olmak çooook!
Kürd olmak çok ağır geliyor be Sayın Heyet. Ben artık taşıyamıyorum. Hem kürd hem kul olmayı, hem Kürd hem Müslüman olmayı beceremiyorum. Sade Kürd olmayı ise hiç beceremiyorum. Ne yaparsam yapayım, hangi aşağılık tavizi verirsem vereyim “makbul Kürd” olamıyorum. Zaten kendi isteğimle de Kürd olmadım. Hiç huzurum yok. Hiç mutlu olamadım. Hiç hamim olmadı. Hiç haklı olmadım. Hiç “iyi Müslüman” olamadım. Hiç millet olamadım. Hiç dilimde yazamadım. Ben beceriksizin tekiyim.
İşte bu sebeple Sayın Yüce Irk Atama Dairesi! Ben Kürd'lükten istifa ediyorum. Beni başka bir ırka atayın lütfen. Kıbrıs'ta, Kırgızistan'da, Türkmenistan'da, Azerbaycan'da, Kerkük'te yaşayan bir ırka yazın. Ya da Gazze, Şam, Tahran, Yemen, Grozni, Saraybosna, hatta Arakan'da yaşayan bir ırka atayın lütfen. Ama ne olursunuz beni Kürd'lükten alın.
Maazallah bağımsızlık, devlet isteme gibi daha büyük günah işlerim endişesi taşıyorum. Bu büyük günahları işlemeden ne olursunuz alelacele beni Kürd'lükten çıkarın.