“Çözüm süreci” adı altında başlatılan ve bu ülkeye ağır bedellere mal olan bir süreç, iflas ile neticelendi. Hükümetin iyi niyeti ile başlayan; ama iyi idare edilemeyen bu süreç, halk olarak bizleri yola çıktığımız noktadan daha da geriye götürdü. Bu gün Kürt sorunu, içerisinden çıkılamaz bir hale gelmiştir. Özellikle hükümete danışmalık yapan zatların şahsi bir takım yaklaşım ve hırsları, basiretten yoksun vizyonları milletin önüne kabarık bir fatura çıkardı. Bir taşla birkaç kuş vurmaya çalışan hükümet, hiçbir kuş vuramadığı gibi, taş geri dönüp kendisini vurdu. Kısacası basiretsizliğin ve vizyonsuzluğun bileşkesi olan çözüm süreci politikası, tüm halkımıza ağır bir bedel olarak geri döndü. 6-7 Ekim olayları bu bağlamda zikredilebilir.
Öncelikle, çözüm süreci yanlış bir zeminde bina edildi. Sorunlar iyi analiz edilemedi. Yerel ve bölgesel dinamikler iyi okunamadı. Siyasi bazı mülahazalar uğruna Kürdistan'daki halkımız gözden çıkarıldı. Pkk'nin tarihinde en fazla kayıp verdiği yıl olarak kayıtlara geçen 2012 yılının sonlarında “çözüm süreci” adı altında bir felaket süreci başlatıldı. ( 2012 yılının, Pkk'nin tarihinde en fazla kayıp verdiği yıl olduğu, bu yılın sonlarına doğru bizatihi Pkk ana karargâhı tarafından açıklanmıştı.)
Bu süreçte Pkk tek muhatap olarak kabul edilince, Pkk'nin silahlı mücadele tarihinde ulaşamadığı güce ulaşma süreci başladı. Kısa süre içerisinde bu süreci iyi değerlendiren Pkk, gücünü her açıdan kat kat artırdı. Doğal olarak bu durum karşısında bölgenin diğer temsilcileri hem itibar ve prestij itibariyle, hem de reel güç olarak çok zor durumda kaldılar. Güç zehirlenmesi yaşayan ve bölgenin tamamen kendisine terk edildiği Pkk Kürtleri adeta esir aldı. Devletin mevcut desteğini arkasına alan bu yapı, özellikle dindar Kürtler için Kürdistan'ı yaşanmaz hale getirdi.
Devlet ile yapılan mutabakat çerçevesinde yurt dışına çıkması öngörülen silahlı unsurlar, dışarı çıkmadığı gibi, dağda eğitim gören binlere varan Pkk elemanı şehirlere indi ve bir şehir savaşının hazırlıklarına başladılar. Şehirlerden de binlerce çocuk ve genç, tehdit edilerek ve kandırılarak dağa çıkarıldı. Bir yandan barış kelimesi dillerden düşürülmezken, diğer yandan son hız ile şehir ve kır savaşının hazırlıkları harıl harıl yapıldı. Barıştan bahsedilen bir dönem, en fazla çocukların kaçırıldığı bir dönem oldu. Halk, haklı olarak şunu sordu: Madem barış olacaksa çocuklarımız bizden niye tehdit ile alınıyor veya kaçırılıyorlar?
Belediyelerin kaynakları halka hizmette kullanılmak yerine, nerdeyse tamamen örgüte aktarıldı. “Teslim olma” adı altında yüzlerce eğitim almış kişi şehre inerek Ydg-h çetesinin nitelikli kadrolarını oluşturdu. Bu süreçte haraç, tehdit, adam öldürme, alan hâkimiyeti faaliyetleri hiç eksik olmadı. Devletin kendilerine cömertçe sunduğu imkânları sonuna kadar kullandılar. Ama hiçbir zaman doymadılar ve kopuncaya kadar ipi gerdiler. Tamamen kendilerini azgın bir canavara çevirmeye yarayan bu süreci, ahmaklıkları ve kibirleri yüzünden bitirdiler. Tepelerine bombalar yağmaya başlayınca da tabiri caiz ise altın yumurtlayan tavuğu kesmenin nedametini yaşadılar. Son dönemlerde tehdit ve kibirde sınır tanımayan bu yapı, nemalandıkları sürece tekrar dönmek için şu an yalvarmaktadır. Tekrar, altın yumurtlayan tavuğun, yani çözüm sürecinin nimetlerinden istifade etmek istiyorlar.
Amerika'nın verdiği gaz ile hızını alamayan Pkk, Amerika ve yetmiş yedi milletten aldıkları destek ile kazanmış oldukları mevzilerin sarhoşluğuyla, bütün Ortadoğu'nun sigortası olduklarını iddia ettiler. Obama'nın gönüllü askerleri olmaya talip olan Pkk, yapılan pazarlıklar neticesinde bir anda açığa, boşa çıktı. Acı gerçek ile tanıştı. “Başkan Obama”,” “Bezirgân Obama” oldu. Emperyalistler, artık bir coğrafyayı işgal etmek için kara kuvvetlerini kullanmıyor. Bu iş için kendilerini kullandıran ve “yedi kocalı hürmüz” olmayı, siyasi stratejiye dönüştürmüş olan Pkk gibilerini kullanmaktadır. Bu anlayışın sonucu olarak Kürt evlatları, Pkk'nin eliyle Amerika'nın emperyalist politikalarına kurban edilmektedir.
Gelinen nokta itibariyle, başta Kürdistan olmak üzere, Tüm Türkiye Suriye'ye çevrilmek istenmektedir. Hükümetin yanlış politikalarını sonuna kadar su istimal etmekte herhangi bir beis görmeyen Pkk, Türkiye'yi yangın yerine çevirmek istiyor. İşlerin çığırından çıktığını gören hükümet, müdahale etmek zorunda kaldı. Çatışmalar devam ediyor. Bu ortamda hala süreçten bahsedenler var. Halk olarak biz halkın Pkk'ye teslim edildiği bir süreç değil, gerçekten çözüm istiyoruz.
Barış süreci yeniden sağlam ve gerçekçi bir zeminde inşa edilmelidir. Kürt sorununda etkili olan tüm aktörlerle görüşülmeli ve müzakere masasında temsil edilmelidir. Dindar Kürtlerin temsilcisi olma makamında, din düşmanı Pkk'nin muhatap alınmasından vaz geçilmelidir. Pkk, imha etmeye çalıştığı dindarları temsil edemez. Kurt, nasıl ki kuzuyu temsil edemezse, Pkk de dindar halkı temsil edemez. Bölgede milyonlarca üyesi ve sempatizanı olan cemaat, tarikatlar ve STK'lar; barış ve normalleşme sürecinin aktörleri olarak muhatap alınmalıdır. Gerçekçi zeminde inşa edilmeyen bir barışın kesinlikle geleceği olmaz. Silah bırakma Pkk ile; ama Kürt sorununun tamamı ve bu meselenin yerel dinamikleri, ilgili temsilcileri ile görüşülmeli ve müzakere edilmelidir. Akil insanlar da ilgisiz kişilerden değil, gerçekten sorunla ilgisi olan ve bu soruna dair söyleyecek sözü olanlar arasında seçilmelidir. Viskisini yudumlayıp milletin acısını sinema seyreder gibi seyredenler değil, milletin içerisinden çıkan ve bu milletin acısını yüreğinin ta derinliklerinde hissedenler seçilmelidir.
Ayrıca Kürt sorununun Pkk ile sınırlanamayacağı bilinmelidir. Pkk, Kürt sorununun kendisi değil, sadece sonuçlarından bir tanesidir. Pkk'den önce de Kürt sorunu vardı. Dolayısı ile bu meselenin çerçevesi iyi çizilmelidir. Başta Hüdapar ve Hizbullah camiası olmak üzere bu soruna dair söyleyecek sözü olan herkes barış masasında yerini almalıdır. Birilerinin muhatap alınması için ellerine silah almalarına gerek yoktur. Devletin bu algıyı kesinlikle oluşturmaması lazımdır. Elinde silah olan, nasıl ki temsil ettiği kesimin temsilcisi olarak masada olması gerekiyorsa, elinde silah olmayanlar da temsil ettiği kitlenin temsilcisi olarak masada olmalıdır.