Geçen hafta Kemalizm’e yapılan güzellemelere işaret etmiş, Atatürk’ün ve de Kemalizm’in meşrulaştırılması girişimlerine dikkat çekmiştim. Bilmek gerekir bu süreç, Türkiye’yi geriden yönetmeye çalışanların önemli projelerinden bir tanesidir. Bu proje tamamına erdirilmeyene kadar kendilerini asla güvende hissetmeyeceklerdir. Ancak bu proje akim kalmaya mahkûmdur. Kemalizm’in bu güne kadar hayat sürmesi, ya da Türkiye’nin siyaset ve yönetim anlayışındaki belirleyiciliği, Kemalizm’in başarısı değildir. Niye değildir, çünkü vesayetler, cuntalar ve statükoculuğun katı dayatmaları sayesinde bugünlere kadar gelebildi.
Kemalizm’in değirmenine su taşıyan önemli taşeron yapılardan bir tanesi de HDP/PKK ve bileşenleridir maalesef. Ne kadar acı değil mi? Kemalizm’in kıyımına, inkar ve asimilasyonuna maruz kalan bir toplumun içinden oluşturulan bir yapı, kendi toplumunun celladını yine aynı topluma kahraman olarak dayatmaktadır. Dünyada benzeri bir durum var mı bilmiyorum. Yine dünyada benzeri bir trajediye maruz kalan Kürtlerden başka bir toplum var mı onu da bilmiyorum.
PKK/HDP, var olduğu günden beri Türk solu ile hep iç içe yaşadı. Hatta kurulurken bile en önemli saç ayaklarını Kürtler değil, Türk solundan kimseler oluşturdu. Aynı şekilde PKK’nın üst yönetimin çoğunluğunu hiçbir zaman Kürtler oluşturmadı. Çoğunluk Türk sol kesimlerden oluştu hep. Sahada, dağlarda ve kamplarda on tane Türk Soluna mensup militan bulunmazken KCK yürütme konseyinde çoğunluk her zaman onlarda oldu. Bu denge, bir kırmızıçizgi olarak hep muhafaza edildi. Türk solu dediğimiz kesimler de Kemalizm ile sorun yaşayanlar değil, bizzat Kemalizm davasını güden; ulusalcı, milliyetçi ve temelde Kürt düşmanı olan Kemalist sol kesimlerdir.
Yani aslında Türk Solu ile Kürt Solu, bugüne kadar hep müttefik olarak hareket etti. Şimdi bu ittifak, siyaset kulvarına da taşınmış oldu. Son seçimlerde HDP’nin CHP ile ittifakı bunun en açık göstergesidir. Bundan sonraki seçim için de bu ittifakın devam edeceği, hatta belki daha üst bir perdeye çıkarılacağı; HDP’nin tüzel kişiliği ile değil, bizzat CHP bünyesinde yer alacağı değerlendirilmektedir. PKK/HDP’nın bugüne kadar Kemalizm’den zerre kadar rahatsız olmaması ve Kemalizm’in muzahiri yapılarla hep ittifak halinde olması; PKK’yı Türkiye’de bu güne kadar Kemalizm’e meşruiyet kazandıran en önemli yapı haline getirmiştir. Kürt Toplumuna CHP’ye oy verdirmek bile büyük bir başarıdır onlar için.
Bu nedenle her ne kadar devletin güvenlik stratejisinde PKK, “düşman” olarak kodlanmış ise de büyük fotoğraftaki devlet stratejisinde müttefik olarak görüldü. Yine gariptir; Kürt toplumunda Kemalizm ile sorun yaşayan hiçbir yapı, PKK’nın hışmından kurtulamadı. PKK’nın bu yapılara karşı ortaya koyduğu vahşet ve acımasızlık, Dersim ve Zilan Katliamlarındaki mantalite ile birebir örtüştü. Bu durumlar Kürt toplumunun çok dikkatini çekmemiştir. Ya da toplumun dikkatleri başka yönlere kaydırıldığı için gözlerden kaçırılmıştır.
PKK, bütün saldırı ve katliamlarına rağmen bu nedenle, bir devlet politikası olarak Kürt toplumunun temsilcisi konumunda tutuldu hep. PKK ve bileşenleri dışında alternatif bir yapının Kürtler arasında ön plana çıkmasına asla müsaade edilmedi bu güne kadar. Yine bu nedenle HDP’ye, “Kürt Siyasi Hareketi” tanımlaması, devlet anlayışına yakın kesimlerce ısrarla işlenip duruldu. Bu tanımlamayı ısrarla yapanlar, aynı projenin birer parçasıydılar.
Bilmek gerekir ki Kürtlerin Kemalizm ile barışmaları mümkün değildir. Kemalizm meşru olmadığı gibi, onu meşrulaştırmaya çalışanlar da gayrı meşru olmaya mahkûm kalacaklardır.