Geçen hafta yazımızı, “Son yirmi, otuz yıldır Türkçe, on yıllar süren kaybına rağmen bu tehlikeyi atlattı, ancak ne yazık ki bu kez aynı senaryo, aynı yanlış süreç 80'lerden beri Kürtçe için işliyor.” diye bitirmiştik. Devam edelim isterseniz.
80'li yıllar… Türkçenin elli, altmış sene önce yaşadığı olumsuz süreç, karanlık ve art niyetli mahfiller tarafından Kürtçe için işletilmeye başlandı. Kürtçe ki yüzyıllarca geniş bir coğrafyada günlük iletişim dili olarak kullanıldı, medrese ve dergâhlarda eğitim dili olarak. Dil şuurundan uzak, zihni sol ideoloji ile perdelenmiş bazı insanlar, bilerek veya bilmeyerek Kürtçede tasfiyeye kalkıştı.
Hint-Avrupa Dil Ailesinin kadim bir mensubu olan Kürtçenin kökleri, tarihin derinliklerine kadar uzanır. Mezopotamya'da neşvünema bulan Kürtçe, geniş bir coğrafyada dal budak salmıştır. Bugün 40 milyon civarında insanın konuştuğu, Farsça ve Fransızca gibi müzikalitesi çok yüksek düzeyde olan, Kürtçe bilmeyen insanların bile ağıt dinlerken gözyaşlarını tutamadığı yanık bir lisan…
Ancak ne yazık ki dil konusunda duyarsız bazı insanlar, belki de dili katletme konusunda duyarlı(!) insanlar demek lazım, Kürtçeyi tasfiye hareketine girişti. Geçmişteki örneksedikleri insanların Arapça antipatisinin yanına Türkçe antipatisini de ekleyerek dilimizi yozlaştırma, yok etme yoluna girdiler.
Dil bilgisinden yoksun insanların dil konusunda ahkâm kesmesini anlayamıyorum. Gelin birkaç örnek üzerinden kadim dilimizin yozlaşma serüvenine göz atalım:
Ben kırkına merdiven dayamış bir dil ve edebiyat erbabıyım. Akranlarım ve büyüklerim çok iyi bilirler ki bir yere gidildiğinde muhabbet: “Selamün aleyküm-aleyküm selam” faslı ile başlardı. Bu diyalog bin yıldan fazla bir zamandan beri Kürtler arasında konuşulagelmiştir. Fakat ne hikmetse otuz kırk yıldır bu diyaloğun yerine yeni bir ifade uyduruldu, hem de Türkçeden kopyalama yöntemiyle: rojbaş, şevbaş.
Neden? Kanaatimce tıpkı kafatasçı, asil kancı bazı Türkler gibi, bazı faşist Kürtler de yüzyıllardır İslam ile yoğrulmuş Kürtçeyi dinden, İslam'dan arındırma uğraşındalar. İslami ifadeleri dilimizden uzaklaştırma çabasındalar. Tıpkı seküler, faşist ve ulusal Türk yoldaşları gibi uydurma bir dil peşindeler.
O yüzden ilkin Allah'ın selamına el attılar. Gitti selamün aleyküm, geldi rojbaş ü şevbaş, tıpkı günaydın ve tünaydın gibi.
Selamdan sonra gelir kelam. “Çawani başi? Başim Xuda ji te razi be.” Babalarımızın, dedelerimizin sözleri, bizim ve akranlarımızın konuşmaları. Fakat son yıllarda görüyoruz ki bu İslami hal hatır sormanın yerine de seküler bir kelime dilimize sokuşturuldu: Spas dikim.
Bu spas da neyin nesi, nereden çıktı? Bir ihtiyacın sonucu mu? Elbette hayır! Spas seküler, ulusal bir kelime. Sırf Xuda(Allah) konuşmalarımızda geçmesin, fikr ü zikrimizde, güncel diyaloglarımızda olmasın diye spas.
Gitti Xuda ji te razi be, geldi spas dikim.
Bu birkaç örnek gibi yüzlerce misal verilebilir, ancak meramımızın ifadesi için bu örneklerle iktifa edelim. Kanaatimce Kürtçede yeni yeni kelimeler uydurulması bir ihtiyacın, samimi bir niyetin sonucu değildir, dilimizin doğal gelişim serüveni hiç değildir.
Bu meselede bir kasıt vardır. Bu kasıt, doğrudan İslami ifadeleri hedef almakta, Kürtçeyi dini hüviyetinden arındırıp onu sekülerleştirme gayesi gütmektedir.
İşin en acı tarafı ise ne yazık ki bu yozlaştırmacı odaklar, kısmen başarılı da olmuş durumdadırlar. Bugün sadece sol-seküler Kürt yayınlarını değil, İslami kesimlerin de pek çok Kürtçe yayınlarını, ortalama bir Kürt insanı anlayamamaktadır.
TRT Kurdî'den somut örnek vereyim: Halk ile yapılan söyleşi programlarını tüm Kürtler rahat bir şekilde anlarken Kürtçe haber ve tartışma programlarını anlayan kaç kişi var, acaba?
Yine daha geçenlerde tekrar okuduğum Kürtçe Mizgin Divanı'nda anlamadığım kelime yok diyebilirim, oysaki İslami tandanslı kanalların çoğunun haber programlarını anlayabildiğimi söyleyemem.
Bazı insanlar, akademik Kürtçeyi içinde Arapça ve Türkçe olmayan Kürtçe zannediyor. Önce bu yanlıştan kurtulmamız lazım. İngilizcenin söz varlığında Fransızcanın %40'lara varan büyük bir yekûn tuttuğu bilinmektedir ve bu durum İngilizceye bir halel getirmemektedir.
Yeryüzündeki hiçbir dil; saf, katışıksız değildir; Kürtçenin de Arapça, Farsça ve Türkçeden, üç kadim komşusundan arındırılması ne mümkündür ne de doğrudur.
Balzac'ın en güzel Fransızca, Paris pazarlarında konuşulan dildir, dediği gibi kanaatimce en güzel Kürtçe de, Diyarbekir sokaklarında konuşulan doğal dilimizdir, ekranlarda, masa başlarında anlamakta güçlük çektiğimiz uydurma dil değil.