Bölgede faaliyet yürüten 400’e yakın İslami STK’nın desteğiyle Diyarbakır’da 7-8 Mart’ta tarihinde düzenlenecek olan ‘Kürdistan ve Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı’nın hazırlıkları devam ediyor. Mardin ayağındaki çalışmalarını sürdüren Araştırmacı-Yazar Mahmut Kılınç, İlke Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu.
Çalışmalara iki ay önce başladık
Yaklaşık iki aydır Kürdistan ve Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı’nın hazırlıklarını sürdürdüklerini belirten Kılınç, çalıştaya bölgede faaliyet yürüten 400’ün üzerinde STK temsilcisi, akademisyen ve yazarın katılımıyla düzenleneceğini söyledi. Çalıştay’ın Mardin ayağını takip ettiklerini belirten Kılınç, “Bu çalıştay; Türkiye genelindeki İslami sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, kanaat önderleri, şeyhler, seydalar, alimler, aydınlar, yazarlar, akademisyenler tarafından düzenlenecektir. Belki İslami olarak Türkiye’de ilk defa böylesine geniş katılımlı yaklaşık 400 İslami sivil toplum kuruluşunun katılımıyla yapılacak ve bunların bünyesinde de yaklaşık bine yakın dernekler, vakıflar, cemiyetler vardır. Çalıştay bu yönüyle sevindiricidir. Türkiye’deki İslami sivil toplum kuruluşlarının yıllarca kangrenleşmiş bir sorun için bir araya gelip bu sorunun çözümü için fikir görüş alışverişinde bulunulacak ve çalıştay 2 gün devam edecek. Cumartesi saat 09.30’da başlayıp Pazar günü saat 14.00’te kadar devam edecek. Çalıştayın hem bölgemiz, ülkemiz hatta Ortadoğu sorunu için İnşallah bir ilk olacaktır.” dedi.
Kürtler; hem dinlerinden hem de dillerinden dolayı ezildiler
Kürt sorununun uzun bir süredir devam ettiğini hatırlatan Kılınç, “Hatta diyebiliriz ki Cumhuriyete yaşıt bir sorundur. Kemalizm 90 yıldır Müslüman Kürt halkının hem dinini hem dilini inkâr etti. Batıdaki Müslüman kardeşlerimizin dinine zulüm edilirken, Kürdistan coğrafyasında yaşayan Müslüman Kürtler hem dinlerinden hem dillerinden dolayı sistem tarafından yıllarca sömürüldüler, ezildiler hakları gasp edildi.” diye konuştu.
Laik Kürtler de Müslüman Kürde zulmetti
Kürt sorunun çözümü için Müslümanların seslerini daha gür bir şekilde sisteme duyurulmaları gerektiğine işaret eden Kılınç, yine sistemin Kürt sorununu kendisi gibi seküler Kürt güçleri ile çözmek istediğini, buda yarayı kısa süreliğine pansumanla iyileştirmeye benzetti. Kılınç, “Eğer laik sistem kendisi gibi seküler Kürt laik güçlerle bu sorunu çözmek istiyorlarsa gerçekten bu sorun uzun vadeli bir çözüm olmayacaktır. 90 yıldır sistem bu halka her türlü zulmü reva gördü. Son 30 yıldır laik Kürtler ellerine silah alıp güç geçirerek Müslüman Kürt halkına zulüm ettiler. Sorunun asıl çözüm kaynağı belli iken hem sistem hem laik Kürt güçler sorunun çözümünü başka yollarda aradılar.” dedi.
Çalıştay, Ortadoğu sorununa bir çözüm kapısı aralayacak
Bölgede yıllardır faaliyet gösteren Müslümanların da bu sorunun çözümü noktasında bir taraf olduğunu vurgulayan Kılınç, sözlerini şöyle sürdürdü; “Bilindiği gibi Şeyh Sait’ten Seyid Rıza’ya, Seyid Rıza’dan Said-i Kürdi’ye, Said-i Kürdiden yakın geçmişimizde Kürdistan’da faaliyet gösteren Hizbullah Cemaatine, Hizbullah Cemaatinden Mustazaflar Cemiyetine ve HÜDA PAR’a kadar bu sorunun çözümü için çeşitli aşamalarda el atmışlardır. Ama sistem geçmişte sorunun çözümü için bir gayret içinde olan bu oluşumları ve önemli şahsiyetlerin bir kısmını kıyımdan geçirirken, diğer bir kısmını ise sürgüne ve zindanlara atarak veya infaz ederek bertaraf etmek istemiştir. Bundan dolayı Bölgede ve Türkiye’de faaliyet gösteren İslami STK’lar seslerini sisteme duyurmak için bu çalıştayı uygun gördüler. İnşallah bu çalıştay sadece Kürt sorununa ileride Ortadoğu sorununa ve İslam coğrafyasında dökülen kardeşkanlarının ve kardeş kavgalarına da bir çözüm kapısını aralayacağının ilk adımı olacağını düşünüyoruz.”
Silah konusunda PKK, Kürt sorununda ise tüm kesimler muhataptır
İslami STK’lar olarak; Kürt sorunun çözümünün doğru bir adım olarak gördüklerini ifade eden Kılınç, fakat Kürt sorununun PKK üzerinden çözülmesinin yanlış olduğuna dikkat çekti. Kılınç, “Devlet, PKK ile görüşüp silah bırakması için görüşmesinden daha doğal bir şey olamaz. Çünkü PKK’nin yıllardır gerek Türkiye sınırları içinde gerek dışarıda sistemden bir takım talepleri vardır. Bu taleplerini gerçekleştirmek için silaha sarıldı. Bu ülkemizde ister kabul edilsin ister edilmesin ciddi bir sorundur. Devlet bu sorunun çözümü için elbette PKK’yi muhatap alması gerekir. Ve bunun için PKK’nin silah bırakması için onlarla görüşmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ama Devletin tamamen Kürt sorununu PKK’ye endekslenmesini biz yanlış buluyoruz. Eğer Devlet Kürt sorununu PKK’ye endekslerse bu sorun uzun vadeli bir çözüm olamaz. Bu sorun ileride başka şekillerde gün yüzüne çıkar. Öcalan’ın son çağrısı müspettir ama tarafları samimi bulmuyoruz. Öcalan bir açıklama yapıyor. Hemen akabinde kandil farklı bir açıklama yapıyor. HDP kanadından Selahattin Demirtaş daha farklı bir açıklama yapıyor. Şimdiye kadar teoride konuşulanlar gerek PKK cenahından gerek sistem tarafından pratiğe aktarılmazsa tarafların bunda samimi olmadıklarına inanıyoruz. Tarafların gerçekten de sorunun çözümü için samimi olup olmadıkları ileriki zamanda kamuoyuna yansıyacaktır.” dedi.
Hizbullah Cemaati Türkiye’nin bir gerçeğidir
Kılınç sözlerini şöyle sürdürdü; “İster kabul edilsin ister edilmesin Hizbullah Cemaati Türkiye’de legal faaliyetler yapan diğer cemaatler gibi Türkiye’nin bir gerçeğidir. 2000 yılına kadar şiddet taraftarı olarak toplumda biliniyordu. Kendileri mi şiddete çekilmek istendi, yoksa gerçekten bunlar şiddet taraftarı mıydı o ayrı bir tartışma konusudur. Fakat 2000 yılından sonra Hizbullah Cemaati bölgede silah bıraktı. Ve o tarihten bu yana silahlı bir eylemleri söz konusu olmamışken, devletin 30 yıldır belki bu silahlı mücadelenin 60 bin insanın canına mal olmuş bir örgütle barış masasında otururken, Hizbullah’ı bu masanın dışında tutması doğru bir adım değildir. Tamamen silah bırakmış ve 2000 yılından itibaren hiçbir eylemde bulunmamış bir cemaati bu sürecin dışında tutması devletin sorunun çözümünde samimi olmadığını gösterir. Devlet 60 bin insanın ölümüne sebebiyet veren silahlı bir örgüte ‘Gel barışalım, isteklerini siyasi demokratik yollardan gerçekleştir’ diyor. Ama diğer tarafta Hizbullah’ın elinde silah olmamasına rağmen muhatap almaması düşündürücüdür. Tarafların tümünü muhatap almadan sorunun çözülemeyeceğini ve ileride Kürtler arasında sorunlar olacağı kanaatindeyim. Mutlaka Devletin PKK’yi muhatap aldığı gibi Hizbullah Cemaati’ni de muhatap almasını daha doğru buluyorum.”
Ergenekon’u araştıran komisyon Fırat’ın ötesine de gelsin
2008-2009 yıllarından sonra Devletin Ergenekon’u ortaya çıkartmasıyla Türkiye’de birçok faili meçhul cinayetlerin Ergenekon’un dava dosyalarında gün yüzüne çıktığını ve birçok karanlık olayın aydınlatıldığını söyleyen Kılınç, Ergenekon’u araştıran komisyonun Fırat’ın ötesine de gelmesini istediklerini söyledi. Kılınç, “Biz ısrarla 2009 yılından günümüze kadar hep şunu diyoruz; Ergenekon’u araştıran komisyon Fırat’ın ötesine yani Kürdistan’a da gelsin. Kürdistan’daki karanlık yapıları, güçleri, örgütleri kimin kiminle irtibatlı olduğu incelenirse, Kürdistan’da Kürtlerin gerçek temsilcilerinin kimler olduğunu kimlerin karanlık güçlerle faaliyet gösterdiği ve kimlerin yurt dışında çeşitli ajan şebekeleriyle irtibatlı olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Özellikle MOSSAD’ın CIA’nın Avrupa’daki başka ülkelerinin gerçekte bölgemizde karanlık güçlerle ilişkileri vardır. Bu kirli ilişkiler Hizbullah’a has Hüseynisevda.biz adlı internet sitesinde yazı dizileri şeklinde yayınlıyordu oradan takip ettik. Gerek Türkiye’deki istihbarat örgütleriyle gerek yurt dışındaki istihbarat örgütleriyle bölgemizde halkının menfaati için mücadele ettiğini iddia eden çoğu güçlerin o istihbarat örgütleri adına çalıştıklarını hepimiz biliyoruz. Ama halkımız bunu bilmiyor. Eğer Meclis Araştırma Komisyonu bunu belge ve delilleriyle ortaya koyarsa hem bölgede yaşayan Kürtlerin barış ve kardeşliği için hem de Kürtlerin Türklerle barış ve kardeşliği için çok faydalı olacağını düşünüyoruz. Onun için bu araştırma komisyonunun bir an önce gerek Hizbullah’a gerek PKK’ye mal edilen karanlık eylemlerin bir an önce aydınlatılmasını istiyoruz. Hükümet yetkililerine de seslenmek istiyoruz; eğer gerçekten siz bölgede Kürtlerin kendi içlerindeki huzur barış ve kardeşliğin tesis edilmesini, hem de Türklerle sistemle huzur barış ve kardeşliğinin tesis edilmesini istiyorsanız ilk önce bölgede hem JİTEM hem de faaliyet gösteren karanlık güçlerin deşifre edilmesi için acilen bir araştırma komisyonunun bölgeye gönderilmesini talep ediyoruz.” diye konuştu.
Sistem 6-8 Ekim katliamlarının ortağıdır
“Bölgedeki İslami yapıların 6-7 Ekim olaylarından sonra hükümet tarafından çözüm sürecine dâhil edileceği ve bütün bölgesel dinamiklerle temas kurulacağı açıklanmıştır. Hükümet tarafından yapılan bu açıklama doğrultusunda bölgedeki İslami yapılar sürece dâhil edildiler mi?” şeklinde bir soruya da cevap veren Kılınç, “Bu güne kadar hükümet bunu gerçekleştirmek için herhangi bir adım atmadı. Yani sadece teoride kaldı pratiğe yansımadı. Özellikle 6-8 Ekim olaylarında mağdur olan HÜDA PAR gerek ona yakın sivil toplum kuruluşlarıyla herhangi bir diyalog söz konusu olmadı. Bölgede bu yapıların ciddi ağırlığı olmasına rağmen hükümet söylenenleri sadece teoride bıraktı. Herhangi bir adım atmadı. Bundan sonra atılacaksa ileriki yansımalarını birlikte göreceğiz. Sadece elinde silah olan unsurlarla bir araya geldi. O unsurlar üzerinde Kürt sorununu çözmek istedi. Oysa 6-8 Ekim olayları gösterdi ki bu silahlı unsurlar Devlet’le masaya otururken yönünü İslami hassasiyeti olan Kürtlere çevirdi. Sistemde buna sessiz kaldı. Sistem o katliamların ortağıdır. Gücü olmasına rağmen bölgedeki İslami hassasiyeti olan halkı PKK’nin ve ona yakın kurum ve kuruluşların insafına bıraktı. Aslında sistem bununla şu mesajı verdi; ‘Bu sorun devam ederse hepiniz zarar görürsünüz.’ Bir nevi Müslüman Kürt halkını sisteme sığınmaya zorladılar. Oysa Müslüman Kürt halkı eskiden beri hem sistemin hem PKK’nin yanlışlarını düzeltmeleri için gerekli çalışmaları bölgede yaptı. Gerek PKK gerek Devlet bir taraftan birbirleriyle otururken, bölgenin bir gerçeği olan İslami sivil toplum kuruluşlarını göz ardı etmeleri doğrusu kabul edilemez bir şeydir. Çünkü Müslüman Kürt halkı bölgenin bir gerçeğidir. Geçmişte Mao’nun dediği gibi ‘Güç namlunun ucundadır.’ PKK namlunun ucunda gördüğü güçle Müslüman halkı tasfiye edemedi. Bundan sonrada edemeyecektir.”
PKK, Müslüman Kürt halkıyla yaşamak zorundadır
PKK’nin bölgedeki Müslüman Kürt halkıyla yaşamak zorunda olduğunu ifade eden Kılınç, sözlerini şöyle bitirdi; “Temenni ediyoruz ki bu yaşam gerek Müslüman Kürt halkı açısından gerek PKK açısından huzur, barış ve kardeşlik içerisinde olsun. Bu topraklar hepimize yetecek kadar geniştir. Bu topraklarda herkes kendi fikirlerini ideolojisini halka yaysın. İnanıyoruz ki PKK bu yanlışlığının farkına varır. Türklerle barış masasına otururken hemen yanı başındaki İslami hassasiyeti olan Kürt kardeşleriyle de bu barışı tesis eder ve sitem de barış masasına İslami hassasiyeti olan Kürtleri alır.” İLKHA