Örgüte desteğin “daha çok işkence daha çok zorbalıktan” geçtiğini keşfeden Türk Faşistler özellikle 1990'lı yıllarda faili meçhuller yoluyla evinden aldıkları Kürtleri asit kuyularına atarak çocuklarının dağa çıkmasını kitleselleştirdiler, hızlandırdılar. 20 Temmuz 1992'de yapılan Şırnak baskınında öldürülen sivil sayısı hala bilinmemektedir. Bu savaşı yerinde inceleyen bir gazeteciden duyduklarım gerçekten tüyler ürpertici idi. Dört gün dört gece devam eden tank top ateşi yanında uçaklardan halk bombalanmıştı. Yıkılan evlerin enkazı altında feryat eden çocuklar yaylım ateşinin kesafeti nedeniyle sadece acı içerisinde izlenebilmişti. Kimse gözleri önünde can çekişen yavrularının imdadına koşamamıştı. Gazeteci, yollara düşüp Şırnak'ı terk eden seksen yaşlarında bir amcanın kendisine “oğlum ha ben bu yaşta teröristim benim ineğim de mi terörist. Asker kendisi ile torunlarımı beslediğim ineğime sıktı, öldürdü.” Bir başka teyze sırtındaki yavrusunu hastaneye götüreceğini düşünüyordu. Çocuğun üzerindeki bezi aldım, elbiseleri derisiyle kaynaşmış elbiseyle birlikte deri de kalkıyordu. Hava bombardımanda alev içinde kalmış çocuğunun öldüğünde haberi yoktu, teyzenin.
Örgüte meşruiyet kazandırmak için de böyle vahşetlere ihtiyaç vardı. Örgüt her alanda korunuyor, kollanıyor, madden ve manen destekleniyor her türlü savaş donanımı ile donatılıyordu. Örgütün “kurtarıcı” rolünü yutan ve bu nedenle katılan katılıyor, katılmayanlara da silah zoruyla boyun eğdiriliyordu. Mesela örgütün kepenk kapatma eylemlerine uymayanları polis uymaya zorluyordu. Adeta işbirlikçi kukla bir devletin fiili, hukuki, siyasi, ekonomik altyapısı hazırlanıyordu.
Örgütün kurtarıcılık rolü önce “Bağımsız Kürdistan” olarak belirlenmiş sonra bu hedeften uzaklaşılmış, demokratik Türkiye'ye evrilmişti. Batı bu oyuncağı ile dilediği gibi oynuyordu. Onlara dilediği rolü misyonu veriyordu. Sözde kimliğini kazanma mücadelesini veren Kürtler iyice kişiliksizleştirilmişlerdi. Neden bağımsızlıktan vazgeçildiği, neden ülkenin demokrasisinin yükünün kendilerine yükletildiğini, neden LGBTİ'lilerin onların sırtında parlamentoya taşınmaya çalışıldığını sorgulayacak takatini kaybetmiştir. Tıpkı evlerinin önüne açılan bomba düzenekli çukurları sorgulayamadıkları gibi.
Kürtler “biji serok Obama” demek suretiyle kâfirlerin merhametine sığınıyor, izzetli duruşlarını zillete terk ediyorlardı. İslam'dan önce Bizans'ın esaretinde yersiz yurtsuz yönsüz yaşayan Kürtler tekrar Bizans'ın çocuklarının hâkimiyetine giriyorlar. İSLAM'IN KENDİLERİNE KAZANDIRDIĞI İZZETTEN HIZLA UZAKLAŞARAK ZİLLETE DOĞRU YOL ALIYORLAR.
Gelinen bu aşamada Kürtler anlatılırken; “dinine namusuna iffetine düşkün” ifadeleri maalesef havada kalmaktadır. Bir bakıma Kürtler kendi cahiliye dönemlerine yani kitapsız, kıblesiz, iffetsiz hallerine dönmek yolundadırlar. Ancak topyekûn izzeti tercih eden Kürtler çok şükür topyekûn zilleti seçmediler. İçlerinde izzetli duruşlarını bozmayan canlarını aziz dinlerine feda eden bir zümre vardır ve her şartta varlığını sürdürecektir. Tıpkı Türklerin ve Arapların içinde olduğu gibi. Direnenlere Selam olsun.(SON)